Karar(sızlık)lar arefesi..

| 1 Ağustos 2010 Pazar

Belki bu yazının kaderide diğerleri ile aynı olacak tıpkı 4 martta, 8 temmuzda, 21 temmuzda yazıpta taslak halinde kalan burada yayınlayamadığım diğerleri gibi..

Söylemekle alakalı o kadar çok söz var ki aklımda.. durmuş durumdayım resmen.. hayatın içinde her ne yapıyorsam onu yapmayı bırakmış orta yerde hiçbir şey yapmadan durmuş gelenlere geçenlere insanlara durmuş bakar bir haldeyim. Yapılan yanlışları görüyorum. Doğrular görüyorum. Başkalarının doğrularında kendi yanlışlarımı görüyorum.. Bu ara iyice saldım kendimi hayatımda uymak zorunda olduğum her kuralın gereksiz olduğuna dair en az bir teorim var..

Sanki içimde şu anda yaptıklarımın tam tersini yapmak isteyen, yapmadıklarımı yapmak isteyen benden çok başka ama bende olan başka bir ben var. ve sanki ben artık onu dizginlemekte zorlanıyormuşum engelleyemiyormuşum gibi içimde bir his var. Şimdiki ben beyazsam o dışarı çıkmak için çabalayan siyah tarafım gibi..

İçimden bir ses o tarafımı sürekli bastırarak gerçekten özgür olamayacağımı telkin ediyor.. Diğer yanım ise aldanma dizginle şu serseriyi. onu dinlemek seni özgürlüğe değil hüsrana götürebilir. O sana yapmaman gereken şeyleri yaptırmaya çalışıyor diye telkinde bulunuyor..

Ben ise kontrpiyede kalmış kaleci gibiyim. topun diğer köşeye gittiğini görüyorum ama ters köşeye doğru gidiyorum.. susuzluğu gidermek için tuzlu su içmek gibi birşey bu içtikçe susuzluğu gidermek için artıyor susuzluğumuz,

Evde yalnız kalmaya başladığım şu günlerde daha bir iyi dinledim kendimi. ve bir büyüğümün yıllar önce dediği gibi ruhumu ameliyat etmem gerektiğini anladım. Düşündüm dedim acaba her insanda da böylemidir diye ve anladım kesin bir evet bu sorunun cevabı.

İnsanı insan yapan zaten içindeki iyi ile kötünün mücadelesinde kimin kazandığı, dahada önemlisi insanın kazanması için hangi tarafa yardım ettiği ve farkettim hep insanda şöyle bir yanılgı var. Etraftan yada bir şekilde medyadan vs. iyi olarak tanınan insanların hep iyi olduğu onların zaten iyi olmaktan başka bir şansı yokmuşta onun için iyilermiş gibi zannedilmesi buna mukabil kötü olarak bilinenlerinde zaten hamurunda kötülük olduğundan onlarında hep oldum olası kötü olmaktan başka bir şansı yokmuşta hep kötüymüş gibi zannediliyor.

Oysaki onlarda insan ve onlarda iç hesaplaşma yaşadı. Yani bir evliya o makama ermek için belki 100 defa evliyalıkla eşkiyalık arasında gitti geldi ve belkide o makama erincede o makamın hakkını vermek noktasında 100 defa gitti geldi. Oysa biz zannediyoruz ki o adam baştan programlandı hiç bir iç hesaplaşma yaşamadı geldi dünyaya yapması gerekeni yaptı gitti.

Aynı şey kötü birisi içinde geçerli, belki kötü diye bilinen bir insan iyi kalmakla kötü olmak arasında gitti geldi kaç kez ama kendine söz geçiremedi ve nihayetinde iç mücadelesini kendi nezdinde kaybetti. Bu noktada biz onun içini göremediğimiz için onu en baştan beri kötü diye biliyoruz ve öyle zannediyoruz sanki onun hiç şansı olmamış o sadece kötülük için programlandı ve öyle başka bir alternatifi yok..

Bu yazıda neyi tarif ettiğimi çoğunuz anlamışsınızdır eminimki.. bu hesaplaşmanın adı insanın nefsi ile cebelleşmesi. Bir insanın nefsi ile kapışması o insanın bulunduğu konumla ve gitmek istediği nokta ile doğru orantılı olarak değişiyor. Mesela siz şu anki konumunuzdan daha alt bir noktaya gitmek istediğinizde nefsiniz size yol bile verir. ama siz ilerlemek istediğinizde önünüzde bir engel.. o engeli aşarsın bir engel daha.. derken tutuşursun kavgaya..

Yani sen dağın zirvesine doğru her attığın adımda rüzgarın sertleştiğini görüyorsun. Bir insan öldüğünde çok iyi bir insan olarak ölmeyebilir. Zaten bence sınavda iyi olan kazandı kötü olan kaybetti diye çok net ayrımı olan birşeyde değil. Sanki üniversitede bir sınavdayızda 50'nin altı kaldı üstü geçti der gibi bana öyle geliyor ki iyiler kazandı kötüler kaybetti diyede birşey yok.

Sınav nedir dersen bana öyle geliyorki sınav verdiğin mücadeledir. savaşı kazanması için hangi yanını desteklediğindir. sınav bana öyle geliyor ki iyi olmak değil, iyi olmak için mücadele vermektir. aynı zamanda kötü olmamak içinde mücadele etmektir.. Bence içimizdeki çarkların ne yöne döndüğü ile ilgili birşey bu sınav.. Bence iyi olan kazandı kötü olan kaybetti diye birşeyden ziyade iyi olmaya çalışan kazandı demek daha mantıklı sanki.

Yani Ebu Bekir yaradılıştan en baştan Ebu bekir'se, Ebu cehilde en baştan yaradılıştan Ebu Cehilse sınavın ne anlamı kaldı. Ebu Bekir'i Ebu bekir yapanda Ebu Cehil'i Ebu Cehil yapanda aynı şey içteki hesaplaşma ve neticede vardıkları karar.

Zaten Peygamberimiz'de mekke zamanındaki bir duasında "Allahım bu dini Ya Hattaboğlu Ömer ile yada amr bin hişam ile güçlendir" manasında bir duada bulunuyor.. ben buradan şu sonucu çıkarıyorum.. demekki o ana kadar her ikisininde içinde başabaş bir mücadele var ya iyi ya kötü olacaklar. bana öyle geliyor ki bu duadan sonra kararsızlıkları sona eriyor ve her ikiside kendi saflarını seçmiş oluyor.

Demekki insanın iç mücadelesinde hangi yanının zafere varacağında duanında önemi büyük.