tag:blogger.com,1999:blog-57300573108830263212024-02-19T07:27:08.784-08:00Çılgın Fikirler Enstitüsü ;)siyaset , Fikir , inanç , düşünce , tartışma ,Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.comBlogger91125tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-80937689342859342002010-08-01T14:50:00.000-07:002010-08-01T16:12:22.811-07:00Karar(sızlık)lar arefesi..<div style="text-align: justify;">Belki bu yazının kaderide diğerleri ile aynı olacak tıpkı 4 martta, 8 temmuzda, 21 temmuzda yazıpta taslak halinde kalan burada yayınlayamadığım diğerleri gibi..<br /><br />Söylemekle alakalı o kadar çok söz var ki aklımda.. durmuş durumdayım resmen.. hayatın içinde her ne yapıyorsam onu yapmayı bırakmış orta yerde hiçbir şey yapmadan durmuş gelenlere geçenlere insanlara durmuş bakar bir haldeyim. Yapılan yanlışları görüyorum. Doğrular görüyorum. Başkalarının doğrularında kendi yanlışlarımı görüyorum.. Bu ara iyice saldım kendimi hayatımda uymak zorunda olduğum her kuralın gereksiz olduğuna dair en az bir teorim var..<br /><br />Sanki içimde şu anda yaptıklarımın tam tersini yapmak isteyen, yapmadıklarımı yapmak isteyen benden çok başka ama bende olan başka bir ben var. ve sanki ben artık onu dizginlemekte zorlanıyormuşum engelleyemiyormuşum gibi içimde bir his var. Şimdiki ben beyazsam o dışarı çıkmak için çabalayan siyah tarafım gibi..<br /><br />İçimden bir ses o tarafımı sürekli bastırarak gerçekten özgür olamayacağımı telkin ediyor.. Diğer yanım ise aldanma dizginle şu serseriyi. onu dinlemek seni özgürlüğe değil hüsrana götürebilir. O sana yapmaman gereken şeyleri yaptırmaya çalışıyor diye telkinde bulunuyor..<br /><br />Ben ise kontrpiyede kalmış kaleci gibiyim. topun diğer köşeye gittiğini görüyorum ama ters köşeye doğru gidiyorum.. susuzluğu gidermek için tuzlu su içmek gibi birşey bu içtikçe susuzluğu gidermek için artıyor susuzluğumuz,<br /><br />Evde yalnız kalmaya başladığım şu günlerde daha bir iyi dinledim kendimi. ve bir büyüğümün yıllar önce dediği gibi ruhumu ameliyat etmem gerektiğini anladım. Düşündüm dedim acaba her insanda da böylemidir diye ve anladım kesin bir evet bu sorunun cevabı.<br /><br />İnsanı insan yapan zaten içindeki iyi ile kötünün mücadelesinde kimin kazandığı, dahada önemlisi insanın kazanması için hangi tarafa yardım ettiği ve farkettim hep insanda şöyle bir yanılgı var. Etraftan yada bir şekilde medyadan vs. iyi olarak tanınan insanların hep iyi olduğu onların zaten iyi olmaktan başka bir şansı yokmuşta onun için iyilermiş gibi zannedilmesi buna mukabil kötü olarak bilinenlerinde zaten hamurunda kötülük olduğundan onlarında hep oldum olası kötü olmaktan başka bir şansı yokmuşta hep kötüymüş gibi zannediliyor.<br /><br />Oysaki onlarda insan ve onlarda iç hesaplaşma yaşadı. Yani bir evliya o makama ermek için belki 100 defa evliyalıkla eşkiyalık arasında gitti geldi ve belkide o makama erincede o makamın hakkını vermek noktasında 100 defa gitti geldi. Oysa biz zannediyoruz ki o adam baştan programlandı hiç bir iç hesaplaşma yaşamadı geldi dünyaya yapması gerekeni yaptı gitti.<br /><br />Aynı şey kötü birisi içinde geçerli, belki kötü diye bilinen bir insan iyi kalmakla kötü olmak arasında gitti geldi kaç kez ama kendine söz geçiremedi ve nihayetinde iç mücadelesini kendi nezdinde kaybetti. Bu noktada biz onun içini göremediğimiz için onu en baştan beri kötü diye biliyoruz ve öyle zannediyoruz sanki onun hiç şansı olmamış o sadece kötülük için programlandı ve öyle başka bir alternatifi yok..<br /><br />Bu yazıda neyi tarif ettiğimi çoğunuz anlamışsınızdır eminimki.. bu hesaplaşmanın adı insanın nefsi ile cebelleşmesi. Bir insanın nefsi ile kapışması o insanın bulunduğu konumla ve gitmek istediği nokta ile doğru orantılı olarak değişiyor. Mesela siz şu anki konumunuzdan daha alt bir noktaya gitmek istediğinizde nefsiniz size yol bile verir. ama siz ilerlemek istediğinizde önünüzde bir engel.. o engeli aşarsın bir engel daha.. derken tutuşursun kavgaya..<br /><br />Yani sen dağın zirvesine doğru her attığın adımda rüzgarın sertleştiğini görüyorsun. Bir insan öldüğünde çok iyi bir insan olarak ölmeyebilir. Zaten bence sınavda iyi olan kazandı kötü olan kaybetti diye çok net ayrımı olan birşeyde değil. Sanki üniversitede bir sınavdayızda 50'nin altı kaldı üstü geçti der gibi bana öyle geliyor ki iyiler kazandı kötüler kaybetti diyede birşey yok.<br /><br />Sınav nedir dersen bana öyle geliyorki sınav verdiğin mücadeledir. savaşı kazanması için hangi yanını desteklediğindir. sınav bana öyle geliyor ki iyi olmak değil, iyi olmak için mücadele vermektir. aynı zamanda kötü olmamak içinde mücadele etmektir.. Bence içimizdeki çarkların ne yöne döndüğü ile ilgili birşey bu sınav.. Bence iyi olan kazandı kötü olan kaybetti diye birşeyden ziyade iyi olmaya çalışan kazandı demek daha mantıklı sanki.<br /><br />Yani Ebu Bekir yaradılıştan en baştan Ebu bekir'se, Ebu cehilde en baştan yaradılıştan Ebu Cehilse sınavın ne anlamı kaldı. Ebu Bekir'i Ebu bekir yapanda Ebu Cehil'i Ebu Cehil yapanda aynı şey içteki hesaplaşma ve neticede vardıkları karar.<br /><br />Zaten Peygamberimiz'de mekke zamanındaki bir duasında "Allahım bu dini Ya Hattaboğlu Ömer ile yada amr bin hişam ile güçlendir" manasında bir duada bulunuyor.. ben buradan şu sonucu çıkarıyorum.. demekki o ana kadar her ikisininde içinde başabaş bir mücadele var ya iyi ya kötü olacaklar. bana öyle geliyor ki bu duadan sonra kararsızlıkları sona eriyor ve her ikiside kendi saflarını seçmiş oluyor.<br /><br />Demekki insanın iç mücadelesinde hangi yanının zafere varacağında duanında önemi büyük.<br /></div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-59073358260278382242010-07-03T08:55:00.000-07:002010-07-03T09:54:35.248-07:00Nisandan bu yana..<div style="text-align: justify; color: rgb(102, 102, 102);">Bundan bir önceki yazımı 24 Nisan 2010'da yazmışım.. Yani anlaşılan bayağı bir boşlamışım.. Tabi bu sürede burada dilimin döndüğünce karalayabileceğim çok şey oldu.. şimdi kalkıp mayıs ayında olan bir mevzuyu sanki dün olmuş gibi burada irdeleyemem.. Onun için kısa kısa kısa keserekten şöyle bir bakalım ne olmuş ne bitmiş :)<br /><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(0, 0, 0);">Baykal K. </span><span style="color: rgb(0, 0, 0);">:</span> Ülkemizde ilginç bir realite var.. Toplum içinde ayıp sayılan herşeye insanlar kişisel hayatlarında fazlası ile revaç gösteriyor.. Baykal amcanın gizli görüntüleride bunu doğrular nitelikte bence, Şahin K diye bilinen bir adam var Türk porno tarihine kendisini beyaz harflerle yazdırmış<span style="font-style: italic;">(neden beyaz? anladınız siz onu)</span> , Şahin K bile artık komedyen olacağım diyerek Günah Keçisi isimli bir komedi filmi çekmeye başladı.. Baykal K. diyorum çünkü Şahin K.'dan sonra hiç kimse o sektörde adını Baykal kadar ileri götüremez :) Baykal'a tavsiyem bundan sonra yayınlayacağı filmlerin 2 ay öncesinden fragmanını yayınlarsa halk daha bir revaç gösterir! :)<br /><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(0, 0, 0);">Kılıçdaroğlunun genel başkan olması ve CHP'nin yükselişe geçmesi :</span> <span style="font-style: italic;">(En azından öyle lanse edilmeye çalışılıyor..)</span> Ancak eskilerin dediği gibi<span style="font-weight: bold; font-style: italic;"> </span><span style="font-style: italic;">"Semer değişmiş ama Eşek yine bizim Eşek!"</span> Mantelite aynı olduktan sonra 120 tane başkan değişse ne değişecek :)<br /><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(0, 0, 0);">Gazze'ye yardım gemileri </span><span style="color: rgb(0, 0, 0);">:</span> Hepinizin bildiği gibi Yükümüz insani yardım Rotamız Filistin sloganıyla yola çıkan gemiler daha uluslararası sulardayken saldırıya uğradılar ve benim <a href="http://ufkabakan.blogspot.com/2009/01/israil-bu-dunyanin-apandistidir.html">önceki yazılarım</a>danda anlayacağınız üzere hiçmi hiç haz etmediğim israil tarafından.. ancak birde olayın paranoyak bakış açısı ile değerlendirilmesi var..<br />Ben bu İHH'yi ve bu derneğin başkanını hiç samimi bulmuyorum.. Gün gelecek bu adamda birşey çıkacak.. bu kanıya nereden vardığıma gelince.. elimde objektif olan birşey yok tamamen subjektif ve kendime has olan çıkarımlarım.. belki birazda küçük parçaları birleştirerek büyük resmin ne olduğu hakkında fikir yürütmek ve belkide bir sonraki yazımda gecikmeli olarak bu konudaki fikirlerimi ve çıkarımlarımı yazarım kimbilir..<br /><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(0, 0, 0);">Türkiye - İsrail ilişkileri </span><span style="color: rgb(0, 0, 0);">:</span> alçak koltuk krizi, protesto, rövanş derken tırmanan gerilimde en ağır sonuç yardım gemilerine yapılan saldırı oldu.. Türkiye bence tarihinin en iyi dışişleri bakanı ile müthiş bir prese başladı. Uluslarası camiada israile yakınlığı ile bilinen Fransa ve Amerika bile bu pres karşısında israili yalnız bırakmak zorunda kaldı (en azından bu olayda) .. Gel gelelim Türkiye geçtiğimiz hafta öyle birşey yapabilirdiki bu gemi olayının rövanşını fazla fazla alabilirdi. Belçikaya giden İsraile ait ve içerisinde kalburüstü yetkileri taşıyan askeri bir uçak hava sahamızı kullanmak istemiş ancak izin verilmemişti.. Türkiye o uçağı vurur o intikamıda alırdı ama.. o zamanda israilden farkmız kalmazdı.. Eskilerin dediği gibi.. hayvanla hayvan olmayacaksın!<br /><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(0, 0, 0);">Dünya Kupası :</span> Lan lanet olsun o vuvuzela denilen bi naneye benzemeyen arı kovanını andıran sesi çıkartan şeyi icad eden kara kuru adama.. ne maç izleti ne keyif bıraktı.. en heyecanlı maçı izlerken bile o uyuz şey insan beynini uyuşturmak suretiyle heyecan bırakmadığı gibi uyku bile getiriyor! , Ayrıca Final Arjantin-İtalya yada İspanya olur demiştim.. Tek İspanya kaldı.. görünen o ki sanırım. Final Almanya-İspanya olacak gibi.. Uruguay-Gana maçı bence bol heyecanlı bir maçtı tek anlamadığım Gana teknik Traktör'ü (Direktör değil bence resmen Traktör!) A.Gyan denilen adama nasıl o kadar tahammül etti.. ve üstüne üstlük dakika 120'de penaltıyı nasıl o yontma taş devrinden kalma yontulmamış hıyara kullandırttı! Lan Appiah'a attır. takımda başka adam yok gibi. maç başından beri abanmaktan başka bişey yapamamış her atağı harcamış kendine gelen her topu ya heba etmiş ya kaptırmış adama dakika 120'de kazanılan penaltıyı kullandırt! Ben çıldırdım izlerken.. o Traktör nasıl sakin kalabildi anlamıyorum.. Bu arada finale Uruguay yada Paraguaydan biriside sürpriz yapabilir diyorum.. aslında grup maçları oynanırken Uruguay, Paraguay, Honduras'dan birisi sürpriz yapabilir diyordum. Honduras gitti kaldı 2 sürpriz yumurta! :)<br /><br />Neyse şimdilik bu kadanak :) ..<br /></div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-63978284693376547672010-04-24T06:26:00.000-07:002010-04-24T06:43:13.566-07:00Sular Çekiliyor<span style="font-family: verdana;font-size:85%;" ><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://www.rojinliyiz.com/customavatars/avatar126455_2.gif"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 175px; height: 121px;" src="http://www.rojinliyiz.com/customavatars/avatar126455_2.gif" alt="" border="0" /></a>Hepimizin bildiği bir söz var..<br /></span><div style="text-align: justify; font-family: verdana;"><blockquote style="color: rgb(204, 0, 0); font-style: italic;"><span style="font-size:85%;">"Sular yükselince balıklar karıncaları, sular çekilince karıncalar balıkları yer"</span></blockquote><span style="font-size:85%;">Farkettinizmi Türkiye'de sular çekiliyor.. Bugüne kadar büyük bir iştahla karıncaları yiyenler, ezenler, hor görenler, saygı göstermeyenler kendi yapmadıklarını bugün "</span><span style="font-style: italic;font-size:85%;" >karıncalar"</span><span style="font-size:85%;">dan bekliyor..<br /><br />İçinde yaşadıkları</span><span style="font-style: italic;font-size:85%;" > "göl"</span><span style="font-size:85%;">ün sadece kendilerine ait olmasını, nehirlerle, okyanuslarla birleşmemesini, küçük ve kendi kontrollerinde kalmasını isteyenler bugünlerde çok kızgınlar.. bugüne değin kuralları biz koyarız siz uyarsınız modunda olanlar devranın değişmesini sindiremiyorlar..<br /><br />Oysaki bilmelilerdi..<br /></span><blockquote><span style="font-style: italic; color: rgb(204, 0, 0);font-size:85%;" >"Keser döner, sap döner.. gün gelir hesap döner"</span></blockquote><span style="font-size:85%;">İşte o dönüm noktasına çoktan geldik.. Keser döndü.. sap döndü.. Şimdilerde 4 senedir hesap masada tek taşa dönüyor.. ama en nihayetinde hesap bu masada</span><span style="font-style: italic;font-size:85%;" > "balıklara"</span><span style="font-size:85%;"> kaldı..<br /></span></div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-74934810697440145442010-03-23T15:48:00.000-07:002010-03-23T16:30:56.406-07:00Kapılar, Hayatlar, Sonuçlar..<span style="font-family: verdana;font-size:85%;" ><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://arsiv.ntvmsnbc.com/modules/slideshow/VeInsan20061113/images/02.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 224px; height: 149px;" src="http://arsiv.ntvmsnbc.com/modules/slideshow/VeInsan20061113/images/02.jpg" alt="" border="0" /></a>Her insanın şüphesiz izlediği bir yol, yaşadığı bir hayat ve vardığı bir sonuç vardır. Ancak kader öyle bir örgüdür ki, siz anlamadan bir yoldan çıkmış başka bir yola girmişsinizdir.. ve değişen sonuç sadece sizi ilgilendiren "kişisel sonuç" değil tüm dünyayı etkileyen "global bir sonuç" olabilir..<br /></span><div style="text-align: justify; font-family: verdana;"><span style="font-size:85%;"><br />Papazlık, Boksörlük, Çiftçilik, Ressamlık, bunlar sadece aklıma gelenler.. eğer bazı kişiler bu saydığım mesleklerde başarısız olmasalar dünyanın kaderi bugün çok farklı olabilirdi. Nasılmı?<br /><br />Eğer Lenin devam ettiği papazlık okulunda asi ve başarısız bir öğrenci olmak yerine uysal bir öğrenci olsa belki komünizm devlet yönetim biçimi olarak hiç doğmayacaktı.<br /><br />Eğer John Sirica, Boksör olmak için gittiği miami'den hukuk fakultesini kazandığında dönmemiş olsaydı. belkide amerikayı sallayan watergate skandalı hiç patlak vermeyecekti.<br /><br />Eğer Hitler ressam olabilse belki 2. dünya savaşı hiç yaşanmayacaktı.<br /><br />Eğer Ulysses S. Grand çiftçilikte başarılı olsaydı. Hiç bir zaman amerikan başkanı olamayacak ve belkide amerikan iç savaşı çok farklı bir yerde, çok farklı sonuçlarla bitecekti.<br /><br />Tabi bunlar olsaydı/olmasaydı minvalinde değerlendirildiğinde bu şekilde yorum yapabiliyoruz. ya kısmi ihtimaller. Örneğin Lenin papazlıkta başarılı olsa ama hitler ressam olamasa ve diktatör olsa belki şimdi rusya almanyanın bir eyaleti olacaktı.<br /><br />Hayat ne garip bir sistem ki, sosyal hayatta başarısız olanların nedense siyaset ve askerlikte başarıya ulaştıklarını görüyoruz.<br /><br />Mesela Abraham Lincoln'ün Amerikan başkanı olmadan önce tam 55 farklı başarısızlık tattığı ancak 56. defada amerikan seçimlerinde başarılı olarak amerikaya başkan olduğunu okumuştum. Abraham Lincoln ilk denemesinde başarılı olsa muhtemelen asla amerikaya başkan olamayacaktı.<br /><br />Amerika'da hamburger'i ilk bulan kişinin bunu satacak bir pastane/restoran bulabilmek için tam 6000 görüşme yaptığını biliyormusunuz. Her defasında "bu tutmaz" denilerek reddedilmiş ancak yılmamış bir girişimci olarak 6001'ci denemede bir pastane ile anlaşan bu kişi Burger King'in (Başka bir rivayete göre McDonalds) temellerini atmıştı.<br /><br />Tabiki Edison'uda unutmamak lazım. Bugün hemen her aşamada onun icatlarından istifade ediyoruz. En bilinir icadı ampul, kendisi ampul'ü icad etmek için 1000'den fazla deney yapmış ve başarısız olmuş. Bunu kendisini aşağılamak için kullanan düşmanlarınada ampulu bulduktan sonra şu cevabı vermişti. "Ben ampülden önce, ampül yapamamanın bin yolunu buldum"<br /><br />Ya Edison 5. yada 10. denemede bu iş olmayacak diye vazgeçmiş olsaydı? Kimbilir belki hâla gaz lambası ile oturuyor olurduk akşamları..<br /><br />Saymış olduğumuz kişilerin tamamı, hayatları ile "dünyanın kaderine" etki etmiş olan kişiler. Ancak onlar hayatlarını yaşarlarken bunu bilmiyorlardı. Zira biz içinde bulunduğumuz hayata dışarıdan bir gözle bakamadığımız için "büyük resmi" çoğu kez göremiyoruz. Dolayısı ile yaptıklarımızı/yapmadıklarımızı "o an"a göre değerlendiriyoruz. Ancak hayatımız bir kitap olsa bunu okumuş olsak nerede ne yaptığımızda bizi nereye götüreceğini biliyor olsak o zamanda bir anlamı olmayacaktı..<br /><br />İçinde bulunduğumuz o an'ki ihtiyaçlara göre çok basit bir mantıkla yaptığımız tercihler, seçimler gün geldiğinde sizi çok farklı yerlere götürebilir. Eğer John Sirica, babasını kırmamak için Miami'den evine dönmemiş ve hukuk okumamış olsa bugün belki amerika bulunduğu konumda olmayabilirdi. Ancak şunu düşünün Sirica geri dönerken amacı "Hukuk okuyup yolsuzlukları aydınlatacağım" idealistliği değildi. Amacı "babasını üzmemek" gibi çok basit bir mantıkla insani kriterlere göre alınmış anlık bir karardı. Hoş ki bu kararı babasını üzmediği gibi günümüz itibariyle birçok amerikalıyıda sevindirmiştir ki oda bu tercihin bonus puanıdır.<br /><br />Hani filmlerde, maçlarda görürüz ve duyarız kader anı/kırılma anı/dönüm noktası gibi tabirler kullanılır sık sık. John Sirica'nın eve dönmeye karar verdiği uzun uzun düşündüğü o gece bence amerikanın dönüm noktalarından birisidir. Hitler'in ulusal tartışmalara katılmaya başladı o ilk toplantı avrupanın ve başta almanyanın kader anıdır. Lenin'in papaz okulundan atılmasını sağlayan tasdiknameye müdürün imza attığı o an Rusyanın kader anıdır. Ancak o an için hiç kimse bunun farkında değildir.<br /><br />Hz.Yusuf'da kuyuya atıldığında belki "Mısır'a Sultan" olacağını bilmiyordu.. Ancak gel görki Mısırın sultanlığına giden yol, kuyunun dibinden geçiyordu. Ne yanından ne sağından tam olarak dibinden..<br /></span></div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-78847306341509772552010-03-05T17:00:00.000-08:002010-03-05T18:06:41.437-08:00Ne için yaşıyoruz<div style="text-align: justify;"><span style=";font-family:verdana;font-size:85%;" ><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://lh4.ggpht.com/_hI58GiOrRck/SQ2_pf215iI/AAAAAAAAARA/ZTnvTW-Nb8E/%C3%B6zg%C3%BCrl%C3%BCk.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 284px; height: 227px;" src="http://lh4.ggpht.com/_hI58GiOrRck/SQ2_pf215iI/AAAAAAAAARA/ZTnvTW-Nb8E/%C3%B6zg%C3%BCrl%C3%BCk.jpg" alt="" border="0" /></a>Son 5-6 yazıma bakacak olursak genelde hayat, memat meselelerine fazlaca takıldığımı ve zamanın avuçlarımızın arasından sessizce ve farkettirmeden akıp gitmesine ciddi ciddi kafayı taktığımı eminim sizlerde farketmişsinizdir.</span><span style="font-size:85%;"><br /></span></div><div style="text-align: justify;font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Aslını isterseniz aklı başında her insanın bunun idrakinde olduğunu düşünüyorum. Zira ben aklımı 2009 yılına girerken aldım başıma.. Zira geçen zamanın bir daha geri gelmeyeceğinin idraki bende o vakte tekabül ediyor.<br />Bir daha tekrar şansı olmayan bir hayat var elimizde ve biz ne için, neyle, nasıl ve neden yaşıyoruz?<br /><br />Ben şu aralar iyiden iyiye baba olma piskozuna girmiş durumdayım. Ne yapiyorsam oğlum/kızım için modundayım gerçi birazda işin gırgırındayım ama yatırımlarımız, planlarımız hep şu an yolda olan bebiş efendinin keyfi için :) Gerçi hoş bir zaman sonra o yaptıklarımızı beğenmeyecek, biz başında bütün gece uykusuz dikileceğiz sağlığı için ama o ileride belki bir bardak suyu getirmeye üşenecek.. Bunlarında farkındayım ve hayatta geri dönülmez bir yolun başında olduğumu hissediyorum. Artık ne rahat rahat sinemaya gidebileceğiz nede kafamızın estiği gibi gezebileceğiz ;) Artık hayatımıza yeni bir kavram giriyor.. çocuk :)<br /><br />Çocuklu bir dünyada "dünya turuna çıkmanın" hayalini bile bir daha kuramayabilirim demek bu :) ve Serseri ruhumun içten içe tutuşmasını sağlayan, mıknatısın demiri çektiği gibi ruhumu kendisine çeken o canlı metal Harley Davidson Nightrod alma hayalinede şimdi el sallıyorum uzaktan :) nede olsa artık aile arabası gerek. :)<br /><br /><span style="font-style: italic; color: rgb(0, 102, 0);">"Bu hayat, Beşiktaş sahilinden karşıya baktığımız da gördüğümüz anadolu yakası ve kız kulesi manzarası gibi birşey.. Yarın orada olacağının garantisi yok. Ama her baktığımızda orada"</span><br /></span><br /><span style="font-size:85%;">Hayatta ne çok şey istiyoruz ve birçoğunu ya yapıyoruz ya yapamıyoruz. Ancak isteklerimiz tahterevallinin iki ucundaki iki farklı nesne gibi düşünülebilir. Birisi yukarı çıkarken diğer ister istemez aşağı iniyor.. Yani her zaman birinin olması için birinin yitip gitmesi gerekebiliyor. Tahterevallide paranın olduğu tarafı yükseltmek istediğimde emek,zaman ve sağlığımdan bir miktar feda ettim. Bazı şeyleri satın almak istedim. Ekonomik özgürlüğümü feda ettim. Ve şunu anladım şu hayatta insanın her istediği gerçek olmayabiliyor. Olayında para ile hiçbir alakası yok. Zenginlikle hele hele hiç yok. Zengin olanların herşeyi istediği gibi yaptığını düşünen arkadaşlara 3 satır yukarıda bahsettiğimiz tahterevalli teoremini hatırlatırım. sizce o zenginlik yada para onlara durduk yerde göktenmi indi? tabiki hayır ve hepsi o zenginliğe ulaşmak için birşeyleri verdi. ve şimdide korumak için veriyorlar.<br />Siz hiç Ahmet Nazif Zorlu'yu McDonald'sda hamburger yerken gördünüzmü? hayır görmediniz. Sabancı holding'in başı Güler Sabancı'yı hiçbirşeyi umursamayan bir tavırla Eminönü'nde balık ekmek yerken gördünüzmü? hayır görmediniz ve göremeyeceksinizde, Rahmi Koç'un converse ve kot giydiğini gördünüzmü göremediniz ve göremeyeceksiniz.<br /><br />Niçin?<br /><br />Çünkü onların seçtiği yaşamda tahterevallinin yukarıdaki ucu, yukarı çıkabilmek için bu saydıklarımızın hepsinin yapılmasını sağlayan şeyi aşağı indirdi. O şey ise Özgürlük.. Geçen yıl Rahmi Koç'un bir ropörtajını okumuştum. hayatında çok radikal değişikliklerin hiç olmadığını hemen hemen hergünün rutin olduğunu giyim tercihlerinin pek değişmediğini vs. anlatan uzun bir röportajdı.. Ne kadar kısıtlı bir hayat diye düşünmüştüm.<br /><br />Demekki insanın istediklerini yapması için zengin olması değil özgür olması gerekiyor. İşte onun için tahterevallide zenginliği yukarı çıkartmak için uğraşmamak gerek diye düşünüyorum. Yukarıda olanın Özgürlük olması gerekir ki, bir kere gelinen şu hayatta insan hayatını kısıtlamalara takılmadan ve aldırmadan kendi yaptıkları ile kendini bağlamadan yaşayabilsin..<br /><br />Eğer özgür değilseniz, Özgürlük için yarın bile çok geç olabilir.. Erken müdahalenin hayat kurtardığı günümüzde, Bir sabah radyoyu açtığınızda boğuk bir sesin sizden bahsettiğini duyarsınız..<br /><br />"Umutsuz bir hasta için acil A RH + Özgürlük aranıyor"<br /></span></div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-51081197665727884792010-01-31T17:01:00.000-08:002010-01-31T18:03:25.132-08:00Hayatımda eksik kalan birşeyler(mi) var !?<p align="justify">Aslında herkese oluyormu bilmem.. hayatında birşeylerin eksik kaldığı hissine kapılmak fiili, zaman zaman bana oluyor.. Herşey yolunda giderken rayında giderken dahi olabiliyor insanın içinde birşeylerin eksikliğini hissetmektende kaynaklanabilen bir garip hüzün. Hani bazılarımızın "keşke"leri vardır. belkide bu eksiklikler o "keşke"lemelerdir.</p><p align="justify">Gerçi şuda bir düşünce ki, her "keşke" ancak en az iki ihtimalli durumlarda karşımıza çıkar. ve daima seçmediğimiz içimizde bir "keşke" yada bir "acı" bırakır.. eğer seçtiğimiz alternatif bizim canımızı sıkmışsa şayet işte o zaman "keşke"miz "acı" olma yolundadır.</p><p align="justify">İnsan daima seçmediğini yada seçemediğinin acısını çeker. aslında bizler sadece "hangi acı"yı çekeceğimizi seçeriz ve bunuda doğrudan yapmayız. karşımıza gelen iki ihtimalden birini seçeriz ve diğeri daima içimizde kalır. hele ki onuda deneme şansımız kalmamışsa , ve biz ilk tercihi yaparken kendimiz için en iyi olanı seçmişte olsak.. diğer içimizde daima bir "acaba"dır.. ve bu "acaba" bir yerden sonra "keşke"leşir ve belkide tadı "acı"laşır..</p><p align="justify"><em><span style="color:#993300;">Örneklendirecek olursak,</span></em></p><p align="justify"><em><span style="color:#993300;">Ahmet diye 19 yaşında bir karakterimiz olsun ve bu genç bir karakter olsun. Ahmet'in önünde iki yol vardır. Ahmet ya Üniversiteye gidecektir yada Altyapısında oynadığı klubün A takımına gidip profesyonel futbolcu olacaktır. Ahmet bunların ikisinin aynı anda yürümeyeceğini çok iyi bilmektedir. ve bu Ahmetin hayatında bir yol ayrımıdır. Ahmet Üniversiteye gitse mezun olsa bir işe girse yönetici dahi olsa, asla bir futbolcu kadar kazanamayacaktır ve olaya tamamen sportif açıdan baksa dahi haftasonu arkadaşları ile yaptığı halısaha maçları dahi onu tatmin etmeyecektir. bu durumda "acaba" sorusu daima aklını meşgul edecektir. bir süre sonra Ahmet'in işyerinde işler yolunda gitmemeye başlasa ve Ahmet'in işsiz kalma riski ortaya çıksa "acaba" sı gidecek ve yerine "keşke" gelecektir.. ve Ahmet işsiz kalmaması gereken kritik bir dönemde işsiz kalırsa ve bu bir takım edimlerini yerine getirmesini engellerse bu durumdada bu "keşke" ona koskoca bir "acı" olarak yansıyacaktır.. Ahmet'in futbolculuğu seçtiğini düşünelim ve bunda başarılı olamadığını ancak başkada bir çıkış yolu bulamadığını düşünelim Ahmet A takıma seçilmenin hayalini kurarken birden bire 2. hatta 3. lige kadar gitti diyelim. o zaman Ahmet "acaba" okusam dahamı iyi olacaktı demekten kendini alamayacaktır. kadro dışı kalma, sakatlanma durumlarında klüp bazı şeyleri karşılamadığında yada Ahmet takımdan kovulacak olursa o durumda o acaba bir "keşke"ye dönüşecektir.</span></em><em><span style="color:#993300;"> ve nihayet Ahmet işsiz kaldığında yada parasız kaldığında okumamanın "acı"sı içine çökecektir.</span></em></p><p align="justify">İşte bu örnekten de görüyoruz ki insanın eksikliğini hissettiği şey daima seçmediği seçenektir. A şıkkını seçerse B, B şıkkını seçerse A daima eksik kalacaktır. </p><p align="justify">Herkesin kendi hayatında <strong>"acaba"</strong>ları, <strong>"keşke"</strong>leri ve <strong>"acı"</strong>ları vardır..</p><p align="justify">Hiç şüphesiz ki benimde var, ama ben bir yol buldum.. illaki hatırlayanlarımız olacaktır. Fizikte , Elektronik'te , Kimya'da dahi karşımıza gelen bir metod vardır "nötrleme" deriz. her <strong>-</strong> için bir<strong> </strong><strong>+</strong> feda ederiz ve bunları "sıfırlarız" yada "nötrleriz"</p><p align="justify">Ben böyle yapıyorum her "keşke"yi hayatımda "iyiki" dediğim birşeyle "nötr"lüyorum.. </p><p align="justify">Mesela;</p><p align="justify">Harley Davidson Night Rod alamadım ama "iyiki" bir ev aldım (çok şükür) , </p><p align="justify">Diyorum ve bir acı ile bir mutluluğu nötrlüyorum.. Acı daha büyükse mutluluk onun bir kısmını nötrlediği için acı küçülmüş oluyor.. Mutluluk büyükse acıyı sildiği gibi üstüne bir miktar gülümsemede bu nötrlemeden bozuk para misali elimizde kalabiliyor. </p><p align="justify">Aslında insanın acıyada ihtiyacı var. Mesela bir tohum önce kendini sonra toprağı çatlatacak ki boy verebilsin.. Ya da ipek böceği o acıyı çekecek ki kelebek olabilsin. İşte bunuda düşündüğümüzde silemediğimiz acılarla mutlu olmayı öğrenmiş oluruz. <strong>Zira her acı kendisinden sonra gelecek mutluluğun değerini bilmemizi öğreten bir öğretmendir</strong>. İşte bundan dolayıdır ki mutluyum. hayatımdaki eksiklikleri bazı acılarla kapatmak hem tasarruf oluyor insanın hayatında hem "acı"yı "acı" olmaktan çıkartıyor.. Hepiniz görmüşsünüzdür çocukluğunuzda annelerimizin yağ bittiğinde yağ kutularını saksı yaptığını.. Bu öyle birşey işte "acı"yı bir yerde kullandığın zaman artık o "acı" olmuyor.. tıpkı saksı olan yağ kutuları gibi yeni birşeye dönüşüyor. Annenizin saksı yapmasından sonra nasıl artık o yağ kutusunu "yağ kutusu" olarak değilde "saksı" olarak adlandırıyorsanız bu da öyle .. Bi nevi somut şeylerde olduğu gibi alabildiğine soyut olan değerlerde de tasarruf yolunu benimsemek gerekiyor.</p><p align="justify">Mesela "acı" yı yaygın olarak yapılan ve benimde zaman zaman yaptığım gibi bir "motive" aracı olarak kullanabilirsiniz. ve artık o bir zaman sonra sizin "acı"nız değil, sizi hedefe götüren bir "araç" olur. Buda hayatınızda olumsuz yer tutan bir şeyi olumluya çevirmek demektir. "Soyut tasarruf" bir manada da..</p><p align="justify">"Acı"yı motive için en iyi nasıl kullanırım diyorsanız mesela bi "Monte Kristo Kontu" , bi "Esaretin Bedeli" yada bi "Prestige" filmlerini izlemenizi tavsiye ederim. Hoş şu aralar TV'lerde Monte Kristo Kontu'nun çakması olarak Ezel diye bir dizi arzı endam ediyormuş onuda izleseniz aynı sonuca varırmısınız bilemem :)</p><p align="justify">Yaradılış gereği herkesin bir yarası vardır. Kimisi güzel değilim der kendinde bu yarayı bulur. Kimisi zengin değilim der bunu görür.. ama herkesin bir yarası vardır.. İşte bu yaraları deşenlerin ortaya çıkardığı pervasız acıyı, siz acının kaynağını ortadan kaldırmak için kullanın. bi nevi acınızı acınızla vurun ki. Bir daha çıkmasın.. Acıyı deşenede sağlam bir kapak olsun..</p><p align="justify">ve kapaklarınızı biriktirin.. Belki bir kampanya olur 3 kapak getirene bir mutluluk verilir.. </p><p align="justify">Kader müthiş büyüklükte kusursuz bir örümcek ağı gibi.. elinizin değdiği hangi ipin hangi ilmeğin geleceğinizde neyi değiştireceğini bilememek o kadar düşündürücü ki, bu işin ciddi ciddi hakkını verecek olsak nefes dahi almakta zorlanmamız gerekiyor.. İşte bilerek yada bilmeyerek yürüdüğümüz hayat yolunda dokunduğumuz bir ip yada ilmek öyle bir kördüğüm olabiliyor ki her elinize geldiğinde canınızı yakıyor. yada öyle bir perde açıyor ki önünüzde size sefasını sürmek kalabiliyor.. </p><p align="justify">Çok duymuşsunuzdur insanların şükrederken "Allahım verdiğin nimetlere hamdolsun" dediğini..</p><p align="justify">Bence bunun doğrusu şöyle olmalı ,</p><p align="justify"><span style="color:#006600;">"Allahım verdiğin <strong>ve vermediğin</strong> nimetlere hamdolsun" ..</span> </p><p align="justify">Zira dünyalık adına öyle nimetlere boğulursunuz ki malınızın hesabını bilmezsiniz önünüzü göremezsiniz.. Gün gelir , </p><p align="justify"><a href="http://www.haber7.com/haber/20100131/Halis-Toprak-Kendimi-rezil-ettim-bitirdim.php">Halis Toprak gibi "keşke" eşek sırtında mal sattığım günlerde kalsaydımda böyle olmasaydım! dersiniz.</a></p><p align="justify">İşte bu açıdan bakıldığında "verilmeyenlere"de şükretmek gerekir ki.. kaldıramayacağımız "acı"ların altında kalmayarak derin "keşke"lere mahkum olmayalım..</p>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-32678531896114548842010-01-25T01:32:00.000-08:002010-01-24T15:32:45.436-08:00Taraf-sızmıyız- ?<div style="text-align: justify;"><span style="font-weight: bold;">Ben,</span> </div><br />Terörle , Törelerle , Tabularla , Tabutlarla , Taburlarla , tanınmış,<br /><br />Tüm tarafları, Tankla, Topla, Tüfekle, Taranmış..<br /><br />Tuzaklar, Taaruzlar, Trajedilerle, Tahriklerle, Travmalarla, Tehditlerle, Tavizler, Tacizler, Tuhaf Tezgahlarla, Tüketilmiş, Tıkanmış, Terslenmiş, Terkedilmiş, Terkettirilmiş, Tepkisizleştirilmiş,<br /><br />Tüm Tahammülü Tükenmiş,<span style="font-weight: bold; color: rgb(204, 0, 0);"> TÜRKİYE</span>'nin<br /><br />Tavrı, Tepkisi, Tepkilisi, Tetiği, Teşebbüsü, Tecellisi, Tercümesi, Tabiri, Tarifi, <span style="color: rgb(0, 51, 51); font-weight: bold;">T</span><span style="font-style: italic; color: rgb(0, 51, 51); font-weight: bold;">ara</span><span style="color: rgb(0, 51, 51); font-weight: bold;">f</span>ıyım.<div style="text-align: justify;"><div style="text-align: justify;"><br /><span style="font-weight: bold; color: rgb(0, 51, 51);">T</span><em style="font-weight: bold; color: rgb(0, 51, 51);">ara</em><span style="font-weight: bold; color: rgb(0, 51, 51);">f</span>'ım<br /></div><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://img246.imageshack.us/img246/8247/tarafuserbarcopyfp4.gif"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 350px; height: 19px;" src="http://img246.imageshack.us/img246/8247/tarafuserbarcopyfp4.gif" alt="" border="0" /></a><br /></div><div style="text-align: justify;"></div><div style="text-align: justify;"></div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-23450465953908909222010-01-06T03:30:00.000-08:002010-01-06T04:46:02.109-08:00Hayatım Benim..<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvf8EXSyx2Ol67_Z6CgJLndCsVCKSr_HvDxGyboHF_jUrie6UX2M_1ZEDsrlwndBc8VR1i0sx0aw8rqzdOqCl_59bJq1Avy8QJI2kGs_8VqPalEJvcgw_fnOdhI0EHXDXrdy0Y3Q8Zej_r/s1600-h/Life+is+good.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 200px; height: 152px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjvf8EXSyx2Ol67_Z6CgJLndCsVCKSr_HvDxGyboHF_jUrie6UX2M_1ZEDsrlwndBc8VR1i0sx0aw8rqzdOqCl_59bJq1Avy8QJI2kGs_8VqPalEJvcgw_fnOdhI0EHXDXrdy0Y3Q8Zej_r/s200/Life+is+good.jpg" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5423588042161848114" border="0" /></a><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Bundan bir müddet önce Başarılı insan diye bir yazı yazmıştım. Orada batılı bir düşünür olan Alfred de Vigny'in bir sözünden yola çıkarak kendi mini sentezimi yapmıştım. Alfred de Vigny şunu söylemişti.</span></span><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;"><br /></span></span><p align="justify"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;"><strong><span style="color:#993300;">"Başa</span></strong></span></span><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;"><span style="color:#993300;"><strong>rılı</strong></span></span></span><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;"><strong><span style="color:#993300;"> insan, Ergin yaşa geldiğinde çocukluk hayallerini gerçekleştirebilmiş olandır"</span></strong></span></span></p><p align="justify"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Ben yapmış olduğum sentezin sonunda başarılımısın diye bana sorulursa başarısız değilim derim ancak b</span></span><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">aşarılımısın sorusunun bana sorulma vakti henüz gelmedi demiştim. Zaman çabuk geçti ve şu anda o yazının üzerinden nereden baksanız 5 ay aktı gitti şimdi o sorunun bana sorulma zamanı geldi.. Başarılımıyım ?</span></span></p><p align="justify"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Evet Başarılıyım. Ama kime göre neye göre. Kalkıpta kendimi Rahmi Koç'a göre başarılı buluyorum demedim zaten :) kendime göre başarılıyım. Çünkü çocukluk hayallerimin %80'ini hemen hemen hayata geçirmeyi başarmış bir adam görüyorum kendime baktığımda.. ve bu adam mutlu..</span></span></p><p align="justify"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Bu adamın Çocukluk hayallerinden geriye gerçekleşmek için bekleyen tek nesne kaldı. Geri kalanları tamamladı. Sağlam bir işe sahip oldu, Güzel bir evlilik yaptı, Herkesin yarıştan düğtüğü ve artık tamam dediği anda gerilerden geldi ve yola devam etti. Bu yolun ismi eğitimdi.. ilkokul öğretmeni onu severdi oda ilkokul öğretmenini severdi. Ama öğretmenin ondan umudu yoktu. Belkide onun haylazlıklarıydı öğretmenini umutsuz kılan, öğretmenin elbette umutlu olduğu öğrencileride vardı, ve Fen lisesi sınavları için öğretmen onları hazırlarken umutsuz olduğu öğrencilerini "top oynamak" için bahçeye salıyordu. Çocuk aklı oyunu daha tatlı bulduğu için hiç dert etmiyordu "acaba biz neden diğerleri ders yaparken </span></span><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">top oynuyoruz" diye dertlenmiyordu.. Çünkü çocuk kalbi o ayrımı anlayamamıştı.. bahçedekiler aslında siyah civcivlerdi.. Hoş olanda şuydu. Öğretmenin özel olarak üstüne eğildiği ve eğittiği beklenti içinde olduğu başarılı olacağını öngördüğü öğrencilerin tamamı o sınavda.. onlarında içinden büyük bir kısmı hayat sınavında başarısız gördüklerinin gerisinde kaldı..</span></span></p><p align="justify"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Yıllar sonra bir gün bu adam bir belediye otobüsünde karşılaştı öğretmeniyle.. hasbihal hoş beş derken öğretmen önce neler yaptığını nerelerde olduğunu fln sordu.. ve daha sonra aldığı cevaplar karşısında yüzünde bir tebessüm oluştu.. takdir eden bir bakışla ve başını öne doğru bir kaç kez sallayarak <em><span style="color:#330033;">"afferim evladım. geçte olsa anladım ki biz ne kadar su versekte, herkes kendi içinde kendi tohumunu saklıyor. Çınar ağacının tohumu çimene göre geç çatlasada onu zaman büyütüyor. biz ise tohumdan her erken çıkanı başarılı, geç kalanı başarısız addetmişiz"</span></em> dedi.. Bu adam o gün otobüsten indiğinde kendisi için geç gelen bu zafere sevinmişti.. </span></span></p><p align="justify"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Üniversite, iş derken evden çıkalı 8-9 sene olmuştu ki bu adamın evlilik çaldı kapısını. Beklediğinden daha erken gelmişti. Ama güzel bir evlilik yaptı. Kendisi için güzel bir zafer daha kazanmıştı. Çünkü evlilik konusunda hassastı ve yaptığı evlilik tamda istediği gibiydi.. Kısacası bu adam mutluluğuda bulmuştu..</span></span></p><p align="justify"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Bu adam daha 6-7 yaşlarındayken, bazen mahallenin top sahahısına giderdi. ve top sahasının yanında "çatısında penceresi ve balkonu olan bir ev" vardı kocaman.. Büyüyünce kendisininde böyle bir eve sahip olacağı hayalini kurar ve buna dalıp gittiğide olurdu. Bu adam o eve hep imrenerek ve gıpta ile </span></span><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">bakardı. yanından geçerken her detayını çocuk kriterlerine göre inceler ve sıradışı bulurdu.. Yıllar çabuk geçti bu hayaller belkide 2o yıl geride kalmıştı. Bu adam o hayali çoktan unutmuştu.. Ama geçtiğimiz günlerde kurduğu hayaller yakaladı onu ve hayalindeki "çatısında penceresi ve balkonu olan ev" çıkageldi karşısına, </span></span><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Öyle ya hatırladı o unuttuğu hayali.. Bu sefer gerçekleştirmesi için hayali bulmuştu onu.. Ama artık bu adam büyümüştü. Kriterler değişmişti çocuk kriterlerin yerine ev'in yeni binamı eski binamı olduğu, depreme dayanıklılığı, ulaşıma yakınlığı gibi istanbuk kriterleri ağır basmıştı.. ama içinde atıp durmakta olan çocuk kalbinin hayalleri kaldırmıştı ağır basan bütün kriterleri. ve bu adam karıncadan ibret almıştı.. boyundan çok büyük yükün altına girmeyi.. </span></span></p><p align="justify"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Önce bi araştırma yoluna gitti. Etrafına bakındı. Çevresindeki insanların çoğunun 40 yaşına geldiğinde evi yoksa daha sonra ev sahibi olamadığını gördü. Eve baktı ev güzeldi. hemen sokağın başında kocaman devasa bir park vardı. Burada ileride olacağını umud ettiği çocuğu ile oyun oynayabileceğini ve çocuğu için oyun alanı olduğunu gördü. Az ileriside zaten okuldu. Çocuk okula giderken en fazla 5 dk ya yürüyecek ya yürümeyecekti. Evin 1 km ilerisinde çok büyük bir hastane yapılıyordu ki buda büyük bir artıydı.. asıl önemli olan ise sokağın diğer başı ile caddenin kesiştiği yere metro yapılıyordu. Bu sefer çocuk kriterleri, yerine ekonomist/yatırımcı kriterleri ile düşünmüştü ve yaptığı değerlendirme neticesinde şunu gördü daha borcu bitmeden ev kendi değerini 3 yada 4'e katlayacaktı. </span></span></p><p align="justify"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Her ne kadar Al/sat amacıyla bir yatırım olmasada mülkün değerlenmesi elbette güzeldi. Düşündü. Terası büyütmeyi.. Terası cam balkon yapmayı.. Yağmur damlaları o cama vururken başını kaldırdığında </span></span><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">bütün bulutları görerek o balkonda sıcak çay yudumlamak çok güzel olacaktı. Terasın bir köşesine orta ölçekli bir teleskop koymayı düşündü.. Sıcak yaz akşamlarında yıldızları izlemek güzeldi.. ancak yakından görmek daha tatlı olabilirdi.. Hem ileride çocuğu içinde güzel bir meşgale olabilirdi bu teleskop.. tabi kendisinden çocuğuna zaman kalırsa :) Sonra terasın bir kısmınıda mini bir atölye yapmayı düşündü. Eli birazda olsa yatkındı bişeyler yapmaya.. Ev için aksesuar bişeyler yapabilirim yada ne bileyim biraz zorlarsam kendime göre birşeyler çıkartabilirim diye düşündü..</span></span></p><p align="justify"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">ve yarın inşallah bir aksilik olmazsa, bu adam bütün bu hayallerin tapusunu almaya gidecek.. </span></span></p><p align="justify"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Hem kimbilir belki ev aldık diye çocuk gelir, yada çocuk gelirken ev getirir :) </span></span></p><p align="justify"><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Geriye sadece 1 tane hayalim kaldı gerçekleşmeyi bekleyen.. ama onu sizde çok seveceksiniz.. resmi aşağıda..</span></span></p>Tanıştırayım, <span style="font-weight: bold;">Harley Davidson ~ Night Rod Special <span style="color: rgb(153, 153, 153);">VRSCDX</span></span><br /><p align="justify"><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://static.squidoo.com/resize/squidoo_images/-1/draft_lens4779432module34835802photo_1242841328harley-davidson_vrscdx_night_rod_special2007.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 474px; height: 378px;" src="http://static.squidoo.com/resize/squidoo_images/-1/draft_lens4779432module34835802photo_1242841328harley-davidson_vrscdx_night_rod_special2007.jpg" alt="" border="0" /></a></p>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-57839363734912439552009-12-14T13:55:00.001-08:002009-12-20T08:07:15.671-08:00Beşiktaşk!<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiB8Fbq0CjqBq5tGo8Za7YAacNi1p9DAgaYB_MiYxQ-F_4Wu_ovEr7in2fRUXm-KH9Sd3VGFoX3JUxZSoPZUB2zIMjXDeR8_YsmYtYNygrdUW5dipzqWxgPTWmjR0XZde7QlpgfC4KJgb4/s1600-h/Besiktas-Typography.png"><img style="float:left; margin:0 10px 10px 0;cursor:pointer; cursor:hand;width: 200px; height: 125px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiiB8Fbq0CjqBq5tGo8Za7YAacNi1p9DAgaYB_MiYxQ-F_4Wu_ovEr7in2fRUXm-KH9Sd3VGFoX3JUxZSoPZUB2zIMjXDeR8_YsmYtYNygrdUW5dipzqWxgPTWmjR0XZde7QlpgfC4KJgb4/s200/Besiktas-Typography.png" border="0" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5417350552192976802" /></a><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiinxgRdsaasgmLp0AIbWFcSAaZ5pLzveuk53JfWcGqqYzYH19TV1_ZpEFCXm9X5RFLOx9fZgkm9YH_1okxqkC5_cufJlkVVDdw0tNlrLvdCeodMeH2TUnBBlYFXze6CHcaXKX5-9CVA3R0/s1600-h/Beşiktaş-4-.png"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 149px; height: 93px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiinxgRdsaasgmLp0AIbWFcSAaZ5pLzveuk53JfWcGqqYzYH19TV1_ZpEFCXm9X5RFLOx9fZgkm9YH_1okxqkC5_cufJlkVVDdw0tNlrLvdCeodMeH2TUnBBlYFXze6CHcaXKX5-9CVA3R0/s200/Beşiktaş-4-.png" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5415223064999156146" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEie8fq_JmkL3sCniNUr8UnUDRhg8mer02abmw1zIQQNNXlp6YEExayU2aYM7A3nTGpzjEm7OAlUhTwNsBqpDCbt9axyQFgiaWCwNpiAm5DxVzZ1EF60pWEUlMMyJDQgNVIpKjXXFpYHyG8j/s1600-h/Beşiktaş-2-.png"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 151px; height: 94px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEie8fq_JmkL3sCniNUr8UnUDRhg8mer02abmw1zIQQNNXlp6YEExayU2aYM7A3nTGpzjEm7OAlUhTwNsBqpDCbt9axyQFgiaWCwNpiAm5DxVzZ1EF60pWEUlMMyJDQgNVIpKjXXFpYHyG8j/s200/Beşiktaş-2-.png" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5415215628148298434" border="0" /></a><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7I62ZV0iGRG8iFLzHZ1R61Hah4q9NBIwprkdzIwbTykn7NXfk_Aq_Z2vnmjPi1QefAKGHHYurMpMBtumhPZWJMBaxuVaeJGV95rJ549RPKPXq8SuQgM5nXkANVBeChyphenhyphen5ACLBk5av91agd/s1600-h/Beşiktaş-1-.png"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 152px; height: 95px;" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7I62ZV0iGRG8iFLzHZ1R61Hah4q9NBIwprkdzIwbTykn7NXfk_Aq_Z2vnmjPi1QefAKGHHYurMpMBtumhPZWJMBaxuVaeJGV95rJ549RPKPXq8SuQgM5nXkANVBeChyphenhyphen5ACLBk5av91agd/s200/Beşiktaş-1-.png" alt="" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5415215255771872930" border="0" /></a><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br />El emeği göz nuru..Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-36629649573295076492009-12-07T22:33:00.000-08:002009-12-08T03:10:25.543-08:00Karpuz Kabuğundan Gemiler'in "Kaptan"ına<div align="justify"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXi1pE0JdF6Hlzqhi8XqsC3I9g300-EPTK8jRRF_QEf8hwCFSfkGaNZ8C5DuZtsMLnmI0g77KH7QgZBcR43RJV7FYWzlbZktGit0fSatsmfQCu9j21Mgfh5vVhtqkEKt_oxKo4MtZ1oKU4/s1600-h/AU.jpg"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5412806186518799570" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 150px; CURSOR: hand; HEIGHT: 154px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgXi1pE0JdF6Hlzqhi8XqsC3I9g300-EPTK8jRRF_QEf8hwCFSfkGaNZ8C5DuZtsMLnmI0g77KH7QgZBcR43RJV7FYWzlbZktGit0fSatsmfQCu9j21Mgfh5vVhtqkEKt_oxKo4MtZ1oKU4/s200/AU.jpg" border="0" /></span></a><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;">Ege bölgesinde olup da kutup iklimi göstermekte olan güzide küçük şehir Kütahya... Ve yakınında yamacında ne denizi var, ne de öyle büyük bir göl'ü. Kütahya'dan 15-20 km uzakta en büyük ilçesi Tavşanlı. Daha hiç görmedim , Tavşanlıda ikamet edip "nerelisin" diye sorulduğunda Kütahyalı'yım diyeni. Rivayet o ki, Kütahya ile Tavşanlı il olmak yolunda başabaş giderken, Kütahya atmış son çalımı kapmış valiliği. Kaymakamlık makamı kesmemiş tabi Tavşanlılılar'ı ki onlar da koymuşlar mesafeyi.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;">Tavşanlı’nın İnsanı cana yakın, misafirperver ve bir o kadar da içten. Kaptan da oralı. Tavşanlı, topraklarının bir kısmında maden bulunan ve kömür çıkartılan, bir diğer kısmında uçsuz bucaksız tarlaları ve bozkırları olan; tarlaların arasında bir şiir, bir türkü gibi akan tren yollarında ara sıra şiirin nakaratıymışcasına görünen trenlerin dumanları ve efkarlı çalan sirenleri ile çınlayan bu sıcak anadolu topraklarında insanın aklına belki en son gelebilecek şeydi gemi yapmak. Hem de karpuz kabuklarından...Ve bir çocukluk hayalini yerine getirmenin belki de gönül rahatlığı ile gitti Ahmet Uluçay ebediyete. Kim bilir bundan sonra belki de gemilerini Kevser ırmağında yüzdürecek bir ızdıraptan kurtulmuşcasına neşeyle el sallayarak gemilerinin güvertesinden.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;">Bu yazı benim için belki bir vefa borcunu ödemek sayılabilir. Hayatının bir kısmında Kütahya'da bulunmuş ekmeğini yemiş suyunu içmiş birisi olarak tahmin ediyorum ki hemen herkes üzülmüş olmalı. Zira Ahmet Uluçay ölümüne üzülünmeyecek birisi değildi. Ekranda çok insan görürsünüz aslını, neslini inkar eden. Anasına darılmış babasına yol vermiş, memleketinden utanan, buldumcuk olan ve kendini sanki bulunduğu yere gökten inmiş gibi addeden...</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;">Uluçay, bu açıdan bakıldığında nankör değildi. Google'de bile görsellerde arattığınızda ismini, sistemin size vereceği resimlere bakın. Sizin benim hepimizin fotoğraf çekinebileceği sıradan ortamlarda yansımış objektiflere bir odada sırtını sıradan bir çekyata yaslamış yerde oturarak çay içerken ya da bir bahçede ot ayıklarken... Kasmamış hiç başkası olmak ya da başkası gibi görünmek , başkalaşmak için neyse o olmuş yani. Mevlana’nın dediği gibi “olduğu gibi görünmek”ten de utanmamış. Emsalleri ya da çakma bir kısa film çevirenler bile bulutlarda gezerken sanki Steven Spielberg’le yumurta ikiziymişcesine, kaptan karpuz kabuğundan gemilerin bulutlarda yüzmeyeceğini bilmenin ağırbaşlılığı ile basıyordu yere. ve birçoğunun bulutlardan düştüğünde canının nasıl yandığını çoğumuz gördük. Ama kaptan düşecek adam değildi; çünkü zaten yerdeydi ve yine birçoğunun yaptığı hatayı yapmıyordu. Sanat’ı cinsellikte, sapkınlıkta aramıyor ve belki onun içinde diğer yönetmenler onu anlamıyordu. Öyle ya o anadolu insanıydı “öpüş, koklaş, oynaş reytingi kap” onun ve anadolunun felsefesi değildi. Yürek insanı olmak başkaydı.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;">Memleketinden ve kendi insanından utanmamış her 10 ünlüden 7-8'inin yaptığı gibi sırtını çevirmemiş ve yine belki de doğduğu evde ömrünün geçtiği o mahallede yaşamaya devam etmiş ve şöhret şımartamamıştı onu. Hatırlıyorum bundan çok uzun süre önce yanılmıyorsam 5-6 sene öncesi 8-10 yönetmenle birlikte "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak" filmi hakkında düzenlenen bir söyleşi programına katılmıştı. Amaç "Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak" filmini ya da Uluçay'ın performansını değerlendirmekti. Ekran'da 2-3 saat kaldılar. Program maksadını aştı. Her yönetmen amaçtan sapıp kendini övmeye ve hatta bu övgüyü başkasını eleştirerek ve küçük görerek yapmaya çalışırken ve bu konuda yarışırken, içlerinde en mütevazisi Ahmet Uluçay'dı kendisine yapılan her salvo'yu, her saldırıyı büyük insanların yaptığı gibi metanet, dirayet ve tevazu ile göğüslemiş ve bir kere olsun içlerinden birine bunu diyemezsin sende kim oluyorsun vs. gibi çıkış göstermemiş efendiliğin son noktasında iyi bir temsil sergilemişti. ondandır ki. program bittiğinde salon program boyunca konuşanları atıp tutan, kendini öven, başkasını küçük gören ama kendisi küçük olanları değil onu alkışlıyordu o ise yine başı önce tevazu ile şımarmadan efendiliğin bir başka yönünü ortaya koymuştu.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;">Kaptan uzun bir yolculuğa çıktı... Ve biliyoruz ki Allah, kendisinden olup insanlara da bahşettiği güzel sıfatları taşıyanları, kibirlenmeyenleri sever. Kaptan tüm dünya denizlerinden ve sinema perdesinden, bulunabilecek bütün yanık buğday kokulu ve turuncu tonlarında envai çeşit tarlalardan , tarlaların arasında dolaşan nakaratımsı tren katarlarından ve karpuz kabuklarından artık uzaklarda...Uzun bir yolda...</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#993300;">Cenazenin arkasından alkış patlatılmaz. Ama bir Fatiha'yı da çok görmeyin, gün gelir size de çıkacağınız uzun yolculukta lazım olur. Kaptan’a okuyacağınız fatiha zamanı geldiğinde sizi de bulur.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#993300;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#333333;"><strong></strong></span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#333333;"><strong></strong></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#333333;"><strong>Not : Bu yazıyı redakte eden arkadaşım Ömer Demir'e teşekkürler</strong></span></div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-71232857196645284592009-11-09T04:15:00.000-08:002009-11-09T05:05:12.302-08:00Borsa La borsaa.. Bursa değil.. :)<span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Bugün öğle tatilinde arkadaşlarla konuşuyorum.. şöyle temizinden fazlaca bi 5 bin'im olsa karartır gözümü borsaya girerim dedim. Arkadaş'ın birisi bunu "Bursaya giderim" diye anlamış ve tepkisi şu oldu.. "ne bursası bee beşbinim olsa parise giderim!" o arkadaşıma yolun açık olsun diyoruz ve mini bir gözden geçirme yapiyoruz.</span><br /><p><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><strong>BJKAS hissesi uçacak demedi demeyin.</strong></span></p><div><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjL4E2VrGHaakXoEe_2Pm7C5umKeT3_h6PkIPDmqdff9JV_uusqaqY3gcULIEurFNgvKYjKCCsAsxfYJ0nfyXyD8-JlBPsIeGfBhT7QNcNYvQ8Km3xDHt1G6srF-hiVRDPERcZqZ0vICrMl/s1600-h/BJK-Borsa.gif"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5402080467866918610" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 90px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjL4E2VrGHaakXoEe_2Pm7C5umKeT3_h6PkIPDmqdff9JV_uusqaqY3gcULIEurFNgvKYjKCCsAsxfYJ0nfyXyD8-JlBPsIeGfBhT7QNcNYvQ8Km3xDHt1G6srF-hiVRDPERcZqZ0vICrMl/s200/BJK-Borsa.gif" border="0" /></span></a>10/11/2008 tarihinde cebimizde 1500 TL paramız olsa ve 1.50'den 1000 adet BJKAS (Beşiktaş A.Ş) hissesi alsak , ve ardından bu 1000 adet hisseyi 22/05/2009 tarihinde 12.50 TL'den satsak , 6 ay içerisinde 1500 liramızı 12500 TL yapmış olurduk. </span></div><br /><div><span style="font-size:85%;"><br /></span></div><div><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Hep söylediğim gibi futboldan anlayan adam , iddaa oynamaz Borsaya girer. Borsa ile iddaa'yı karşılaştıracak değilim. ama iddaa'da 3 maç tuttur 5 maç yatır derken 1500 lira harcar 12500 lira kazanamazsınız yada bunu çok nadiren yaparsınız. Ancak borsayı ve futbolu okumayı biliyorsanız bunu her an yapabilirsiniz. </span></div><br /><div><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Bugün BJKAS hisseleri 4,50 civarlarında seyrediyor. Şu an 5000 TL param olsa hiç bakmaz girerim ve tüm paramla BJKAS hissesi alırım. Nedenmi ? takım Türkcell Süper Lig'de son 5 maçtır puan kaybetmiyor. Tekrar ilk 3 içerisine girdi. Haftaya FB derbisi var. ve İnönü'de oynanacak maç Beşiktaş'ın maçı kazanması daha muhtemel.. kazandığı takdirde hisseler en azından 7.00 yada 7.20 TL seviyelerine zıplar ki bugün Beşiktaş'a 5000 TL ile küçük ortak olan hisse sahibi Beşiktaş'ın kazanacağı FB maçından sonra, yatırmış olduğu 5000 Lirasını 8000 TL yapmış olur. ne kadar sürede 1,5 haftada .. bunada kısa günün kârı diyebiliriz.</span></div><br /><div><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span></div><div><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Beşiktaş'ın geçen hafta içerisinde Trabzon maçından önce ve sonraki hisse tablosuna baktığımızda 3,70'den 4,50'ye çıktığını görürüz ki bu'da en azından hisselerinde takımın çıkışa geçmesi ile tırmanma şeridine geçtiğini gösterir. </span></div><br /><div><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Akıllı ve riski seven adamın arayıpta bulamayacağı hisse bu hissedir diyorum.</span></div><br /><div><span style="font-family:verdana;">-------------------------------------------------------------------------------------------------</span></div><div><span style="font-family:Verdana;"></span><br /><span style="font-family:verdana;color:#cc0000;"><strong>Alınmayacak hisse</strong></span></div><br /><div><span style="font-family:verdana;"><strong><span style="color:#cc0000;">Transtürk Holding A.Ş -</span></strong> </span></div><br /><div><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1ulBd7wuF5ydNa7Qdi85dHvYoc1A4cCeKc1LO4wGtVW4Dkbk3zxkUf6KHegla3X58I5WmKj3vGuwvNSoQ6Jl6f193AITHiQiTumuMKbZOlpdHCZgPipe8AGYmiB3lCQzLsdZX1kbOOP7e/s1600-h/TRANS.gif"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5402088853646507794" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 90px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1ulBd7wuF5ydNa7Qdi85dHvYoc1A4cCeKc1LO4wGtVW4Dkbk3zxkUf6KHegla3X58I5WmKj3vGuwvNSoQ6Jl6f193AITHiQiTumuMKbZOlpdHCZgPipe8AGYmiB3lCQzLsdZX1kbOOP7e/s200/TRANS.gif" border="0" /></a>Hisse takriben 6 ay süreyle 0,18 TL civarında dolaşırken , nasıl oluyorsa ne oluyorsa birden bire 25 gün içerisinde 0,88 TL'ye zıplıyor.. Ben bunun spekülasyon olabileceğini düşünüyorum. Yoksa bu adamlar </span><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">altın madenimi bulmuşlar ki %488 fiyat zıplaması olmuş ? Hissenin dünü ve bugünü aynı lot başına 0,88 TL'de kuruş sapma yok. Şimdi bu hisseyi 0,18 TL oldugu zamanda bir duyumla gaza gelerek almış olsanız satmanın tam zamanıydı. 1000 TL'ye 5555 hisse alırdınız ve şimdi bugün bu hisseleri 0,88 TL'den satarak 4888 TL yapardınız. Ancak gaza gelip sakın hisseyi şimdi almayın.. Aksi takdirde balon patlar.. sizin parada balonun havasıyla beraber atmosfere karışır :)</span></div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-57691090228821891682009-10-21T05:50:00.000-07:002009-10-21T03:49:36.631-07:00Oltaya takılanlar<span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Çevrelerine uymak icin kendilerini yontanlar, tükenip giderler <strong>R.HULL</strong></span></span><br /><strong><span style="font-family:Verdana;"></span></strong><span style="color:#ff6600;"><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"Yalakalara kapak olsun"</span></em><br /></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Erkekte gelecek kadında geçmiş ararım. <strong>OSCAR WILDE</strong> </span><br /><span style="font-family:verdana;"><em><span style="font-size:85%;color:#990000;">"Amca kısaca kaşarlarla takılmam demiş"</span></em><br /></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Boş zaman yoktur boşa geçen zaman vardır. <strong>Tagore</strong> </span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"10"</span></em><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Kötümser yanlız tüneli görür, iyimser tünelin sonundaki ışığı görür, gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür. <strong>J.Harris</strong></span><br /><strong><span style="font-family:Verdana;"></span></strong><em><span style="color:#990000;"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">"Zeki Müren'ide görecekmiyiz ?"</span><br /></span></em><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">En büyük zafer, hiç düşmemek değil, her düşüşte kalkabilmektir. <strong>Robert Frost</strong></span><br /><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#990000;"><em>"Yıkılmaaadım Ayaktaaayım" :p</em></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Dünyanın en kötü ordusu avustralyadır,fakat onlarında kazanmayı tatması için tanrı italyan ordusunu yaratmıştır. <strong>Napolyon</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="color:#990000;"><em><span style="font-size:85%;">"Düşmana iltifatmı? dosta hakaretmi?"</span></em><br /></span></span><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Ölmek birşey değilde , yalnız kalacak dünya. <strong>Aziz Nesin</strong></span></span><br /><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#990000;"><em>"Yusuf! Yusuf!"</em></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Bu dünyaya istediğimiz gibi gelmedik, bu dünyadanda istediğimiz gibi gitmeyeceğiz. <strong>Ömer Hayyam</strong></span></span><br /><em><span style="color:#990000;"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">"Gideceğini bilmekte güzel birşey"</span><br /></span></em><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Batı yalanların üzerinde yaşar,doğu doğruların üzerinde uyur. <strong>Hüseyin Nâsr</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;"><em>"ve bu uykudan elbet birgün uyanılır"</em></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Yaşam, siz başka planlar yaparken başınıza gelenlerdir. <strong>John Lennon</strong> </span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"Demekki yaşam ölümden öncesi değil.. ölümden sonrası"</span></em><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">İnsan güldüğü kadar insandır. <strong>Moliere</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;"><em>"Günü geldiğinde ise öldüğü kadar insandır"</em></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Anı yazmak, ölümün elinden birşey kurtarmaktır. <strong>Andre Gide</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;"><em>"Sevgili günlük.. ben bu mısraları yazarken.."</em></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Düşlemek bilmekten daha önemlidir. <strong>Albert Einstain</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"Çünkü bilginin sınırı var, hayal gücü sınırsızlık demek"<br /></span></em><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Para açlığı giderir, mutsuzluğu değil. Yemek mideyi doyurur, ruhu değil. <strong>Bernard Shaw</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;"><em>"Şekerim para ile saadet olmaz" :)</em></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Zayıf daima adalet ve eşitlik ister, ancak bu kuvvetlinin umrunda bile değildir. <strong>Aristoteles</strong></span></span><br /><span style="font-size:85%;"><em><span style="font-family:verdana;color:#990000;">"Günümüzde bunu zaten her alanda görüyoruz"</span></em><br /></span><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">İnsanları niçin öldürüyorsunuz, biraz bekleyin zaten ölecekler. <strong>Konfüçyüs</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"Sabırsızlar"</span></em><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Bir şeyin haklı olduğunu bildiğin halde, o şeyden yana çıkmazsan, korkaksın demektir. <strong>Konfüçyüs</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;"><em>"Konfüçyüs iyiki bu çağda yaşamamış yoksa çıldırırmış"</em></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Akıl Padişahı kafesi kırdığı zaman, kuşların her biri başka bir yöne uçar. <strong>Mevlana</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;"><em><span style="font-size:85%;color:#990000;">"Ya padişahı dellendirme, ya kuşları ürkütme!"</span></em><br /></span><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur.<strong> Mevlana</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"Nerede olduğun değil ne ile olduğundur önemli olan"</span></em><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Küfürle iman, yumurtanın akıyla sarısına benzer. Onları ayıran bir berzah var, birbirine karışmazlar. <strong>Mevlana</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"10"</span></em><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Kadınların cehennemi yaşlılıktır. <strong>Laroçhef Oucauld</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;color:#990000;"><em>"Hangisine yaşlanıyorsun desem aksini iddia etmiştir" :)</em></span><br /></span><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">İnsanın iyisi, talihin kötüsünde belli olur. <strong>Shakespeare</strong></span></span><br /><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;color:#990000;"><em>"O zaman iyi insan piyangodan çıkan büyük ikramiyedir"</em></span><br /><strong><span style="font-family:Verdana;font-size:85%;"></span></strong><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Kadınla müziğin yaşı olmaz. <strong>Oliver Goldsmith</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"kadınına ve müziğine göre değişir o"</span></em><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Kadını yedir, giydir, mücevherlerle ve başka güzel şeylerle süsle, fakat sakın ona akıl danışma. <strong>Pançatantra</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"Bu amcayı atacaksın 2-3 tane cadının önüne seyreyle sonra faaliyeti"</span></em><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Yasalar ölür, kitaplar kalır. <strong>Bulwer-Lytton</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;"><em><span style="font-size:85%;color:#990000;">"100 yıl önceki yasaları bugün bilen yok.. kitaplar ise hala ölümsüz"</span></em><br /></span><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Büyük işler başarmak isteyen kimse ölüm yokmuş gibi yaşamalıdır. <strong>Vauvenargues</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"Ölüm geldiğinde de mort olup kalacak o zaman"</span></em><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Bugün dünün öğrencisidir. <strong>Publilius Syrus </strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;"><em><span style="font-size:85%;color:#990000;">"Yarında bugün'ün öğrencisi ise, 2 öncesi prof. olur"</span></em><br /></span><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Ana rahminden geldik pazara bir kefen aldık döndük mezara. <strong>Yunus Emre</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"Oradanda yolculuk, ebedi hayata"</span></em><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Bugüne güvenme yarının varmı? Gençliğine güvenme ölenler hep ihtiyar mı? <strong>Hallac-ı Mansur</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"10"</span></em><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Kadın, insanın gölgesi gibidir; kovalarsanız kaçar, kaçarsanız kovalar. <strong>Chamfort</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"En iyisi pek tınlamamak, bırak kendi haline" :)</span></em><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Kadın ilk öpücükte neler kazanacağını bilemez,ama son öpücükte neler kaybettiğini bilir. <strong>Balzac</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;"><em><span style="font-size:85%;color:#990000;">"öpüşmek yada öpüşmemek işte bütün mesele bu"</span></em><br /></span><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Doğru ile eğri arasında bir taraf olan, bertaraf olur. <strong>Anonim</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"Sen doğrudan taraf ol, bertaraf olacak nasılsa bulunur"</span></em><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Maddi hayata tapanlar, deniz suyu içenlere benzerler, içtikçe, susuzlukları artar. <strong>Bediüzzaman</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;"><em><span style="font-size:85%;color:#990000;">"10"</span></em><br /></span><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Bir akşam güneşi gibi bu fani dünyayı terk eden insan,Bitmeyen bir sabah güneşi gibi,ebediyyet ufuklarında doğar. <strong>Muhammed İKBAL</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;"><em>"10"</em></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Ey yolcu uyan! Yoksa çıkarsın ki sabâha, Bir kupkuru çöl var, Ne ışık var,ne de vâha! <strong>Mehmet Akif ERSOY</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"10"</span></em><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">Hangi tohum,toprağa gömüldü de tekrar çıkmadı,Niçin,insan denen tohum hakkında şüphe ediyorsun.<strong>Mevlana</strong></span></span><br /><em><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;">"10"</span></em><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;">İnsan ölmek için doğar, ölümü unutmak için değil. <strong>Anonim</strong></span></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#990000;"><em>"İnsan Nisyan'la malül ne de olsa"</em></span>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-635705939892517332009-10-16T04:14:00.000-07:002009-10-16T04:42:55.118-07:00Bulutlu bir gün ve hüzün..<span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Bugün hava bulutlu.. İstanbulun bu kısmında sanki kasvetli bir hava var.. ya herşeyden yorulmuş bir köşede dinlenen , yada derinden akan sular misali görünürde durgun dipten dibe kaynayan görenlere kendisini durgun gösteren bir insan gibi.. </span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Hüzün vurmuş bugün şehrin bu yakasına, yağmur hafif hafif, ara ara çiseliyor.. Günlerden Cuma ve Beşiktaş sessizliği , gri bulutlarla birlikte çekmiş üzerine , önünden yürüdüğüm dolmabahçe sarayının kapısından sanki heran Abdülhamit han çıkacakmış gibi bir ruh hali var üzerimde.. Dolmabahçe caddesinin her iki yanında cadde boyunca uzanan büyük devasa ağaçlar sanki ayrı bir hüzün veriyor kaldırımlara öyleki , kaldırımda yürürken caddedeki araçların seslerini dahi duymuyor kulaklar.. sesleri emiyor sanki ağaçlar ve kaldırımda yürürken bir sukunetin içerisinde gidiyorsunuz..</span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Cuma namazını Asariye camii'nde kılıyoruz.. Küçük ve eski mimarisi olan dogal dokuya uyan ve muhtemelen ecdaddan kalan bir mahalle camisi.. içeriye girdiğimizde burada da hüzün karşılıyor bizi , duvarlarda geziniyor gözlerim ve tarihin dokularına dokunuyor usul usul.. süslemeleri , mimarisi sanki beni bu çağdan dışarı çıkartıyor.. mihrabı ile minber'i ile mütevazi ve tarih kokan bir yer burası.. sanki burnumda yıllardır kapısı açılmamış bir odaya girince insanı kuşatan tarih ve kitap kokusu var ve ben dalıyorum aklımdan geçenlere.. </span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><strong>Düşünüyorum :</strong> Çocukluğumda camii'de arkadaşlarla yaptığımız su savaşlarını , yaz kuran kurslarını, kursu kırıp yüzmeye balık tutmaya kaçtığımız günleri.. </span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><strong>Hatırlıyorum :</strong> Üniversitede her yerde öğrenciler laga luga ederken gürültüden bunalarak ders calişmak için camii'nin içine girip sonuna kadar sessizliği hissettiğim vize-final sınavını,</span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><strong>Anıyorum :</strong> Yaramazlıklarımla bezdirdiğim , rahmetli dedemi..</span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><strong>Seviyorum :</strong> Sessizliği ..</span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><strong>Nefret ediyorum :</strong> Gürültüden..</span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><strong>Arıyorum :</strong> Eski Günleri..</span>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-5095950581479084502009-10-12T01:30:00.000-07:002009-10-12T01:42:32.342-07:00Dalgalar vuruyor ayaklarımın ucuna..Birazdan öğle tatili başlayacak.. 20 dk kadar bir sürede yemeği yiyeceğiz ve elimize bir kaç dilim ekmek alıp arka bahceye cıkacağız.. denize sıfır.. Bahçenin bittiği yerde deniz başlıyor.. Çardak, güller bahçe görmeye değer..<br /><br />Deniz bugün biraz hırçın dalgalı.. Bahçe tam bizlik bir yer.. Arkadaşlarla yemekhaneden aldığımız ekmekleri bölüp bölüp denize atıyoruz.. Balıklar üşüşüyor ekmeklere ve nadirende martılar..<br /><br />Burada bir martı var bizim bahçeyi parsellmiş gibi.. başka martılar asla konamıyor hemen bizimkisi atlıyor tepesine.. denizin her dalgası ayaklarımızın dibinde. hemen yan tarafımız feribot iskelesi.. feribotların sesi sanki dalgalara karışıyor..<br /><br />Kimi arkadaşlar yemekten sonra terasa çıkıyorlar.. oradan manzara daha yüksek ve geniş , ben daha hiç çıkmadım terasa bahçenin tadı daha bi güzel sanki..<br /><br />Bizim bahçe tam slow şarkıların, deniz sesinin kuş sesine karıştığı yerde yüzümüze güneş vururken dinlenileceği yer..<br /><br />Ki işin bi güzel tarafıda mabed(Beşiktaş İnönü Stadyumu) az ileride.. yürüyerek 5 dk..<br /><br />Herhalde tam yerimi buldum..<br /><br />Bu Beşiktaş tam yaşanacak yer ..Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-2307099474332044662009-07-21T18:16:00.000-07:002009-07-21T19:35:33.433-07:00HoşgeldinBazı insanların hayatları bir yerden sonra monotonlaşır ve sürekli aynı şeylerin tekrarı gibidir. Şahsen son seneler benim içinde aynı, işe git, işten gel, yorgunluğu at, yemek ye, izlersen film izle izlemezsen internetti blogdu zamanı geçir ve tekrar uyu, açıkcası eşim içinde durum benzer.. Birbirimizi sadece akşamları görebiliyoruz :) iş çıkışı eve geldiğimizde yorgun yorgun yığılıp kalmak ve serin bir uyku vazgeçilmez tek keyfimiz bu monotonlukta..<br /><br />ve bugün tarihi gün..<br /><br />Saat şu anda gece 04:20 , beni uyku tutmuyor.. ve son 6 saattir yüzümde sürekli bir tebessüm var. İçimde heyecan var. Monotonluk artık ebediyyen bitiyor desem yeridir. Zira hayatımıza büyük bir yenilik girmek üzere,<br /><br />Bu yenilik sayesinde artık hergünümüz başka bir macera olacak.. kah güleceğiz, kah eğleneceğiz, kah üzüleceğiz ama fark olacak.. günün sonunda monotonluğa neden olan şey yorgunluğumuzdu bu yenilik gün bitmeden daha o yorgunluğuda alacak..<br /><br />Bahsettiğim yenilik hayatımda ilk kez tadacağım bir his,<br /><br /><span style="font-weight: bold;">«« Baba olmak »»</span><br /><br /><a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://img469.imageshack.us/img469/9279/40251021oc3.png"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 253px; height: 181px;" src="http://img469.imageshack.us/img469/9279/40251021oc3.png" alt="" border="0" /></a>Top oynayacağız, parka gideceğiz oğlum yada kızım'la evi dağıtacağız, anneyi kızdıracağız, salonun orta yerinde maç yapacağız :) aklıma ilk gelen en tatlı hayaller tabi birde işin ceremesini çekeceğimiz günler var. babaaaaa korkuyorum! geeel! , gece ağlamaları zırlamaları, lan bi yerine birşeymi oldu diye sağına soluna bakalım diye çocuğa dokuz takla attıracağız, gecenin bi yarısı bir sesle zıplayacaksın sabaha kadar onu uyutayım derken uykusuz işe gideceksin daha nice ev maceralarımız olacak muhtemelen.. Sıpa kendisini şimdiden sevdirdi..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Macera nasıl başladı :</span><br /><br />Gün içinde eşim telefon etti işyerine, akşam hastaneye gidelim diye. Tabi ben telefonla konuşurken arkadaşlar anlamışlar mevzuyu "hayırdır babamı oluyorsun" fln diye sordular. Eşim sakın kimseye birşey söyleme daha erken demiş olsada ben söylemeden zaten anladılar mevzuyu :) İş arkadaşım Eda "ben dayanamam akşam arar sorarım sana" dedi. Dedim arama bak hatun kimseye söyleme dedi ararsan ben söyledim sanacak , Eda akıllısı diyor ki ben sana sanki bir "dosyayı" soruyormuş gibi sorarım sende ona göre bir cevap ver ben anlarım !<br /><br /><span style="font-weight: bold;">"O dosyayı yazıcıya verdim :) çıktı almayı bekliyorum"</span> Al sana cevap Eda!<br /><br />Hayır işin komiği merak ederim dayanamam ararım diyen arkadaşa ben telefon ediyorum haber vereyim diye.. telefon kapalı! bu kız harbi leyla, yok ama şaka bir yana bazen iş yerinde onu kızdırsamda yada takılsamda moralini bozsamda ve her ne kadar 1 yaş kadar benden büyükte olsa ben onun birçok vasfını öz kızkardeşimin birçok vasfına o kadar benzetiyorum ki onun için o da benim bir kız kardeşim yerinedir.<br /><br /><span style="color: rgb(255, 0, 0); font-weight: bold;">Eda&Sedat darısı başınıza arkadaşlar :)</span><br /><br />Muhtemelen çocuk doğana kadar bana sorulacak belli başlı sorulara da burada cevap vereyim. sorulduğunda uzun uzun uğraşmam link verir geçerim :p<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Baba olmak nasıl bir his :</span> İnsanın olağan şekilde çarpan kalbinin içinde daha küçük bir kalbin daha hızlı çarpması gibi..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Çocuğun ismi ne olacak :</span> Erkek olursa Erkam Said , kız olursa Ecrin Visal..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Erkek ismi</span> , Erkam , en zor dayanılmaz zulm günlerinde peygamberimiz (s.a.s)'e evini açarak İslam'ın tebliğinde hayatını riske ederek vazife almış ashab-ı kiram'dan Erkam bin Ebu'l Erkam (r.a)'dan geliyor. Eğer insan dünyadayken makbul amel işlemiş ve Allahın hoşnutluğunu kazanmış ise Allah katında Said'lerden yazılır. şayet şer niteliklerinden dolayı bunu kazanamamışsa şaki'lerden yazılır.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Kız ismi</span> , Ecrin , Allahın hediyesi demek, Visal ise kavuşmak , kavuşma günü demek..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Niçin bu isimleri tercih ediyoruz :</span> Eğer bir oğlumuz olursa canı gönülden diliyoruz ki ismini aldığı Erkam bin Ebul Erkam gibi din-i mubin'i İslâm için gerektiğinde her fedakarlığa gözü kapalı girsin ve hanesini İslam ile doldursun , İslam onun hanesinden taşsın oda ismini taşıdığı Erkam bin Ebul Erkam gibi kendi çağının "Erkam"ı olsun. ve ikinci ismi olarak taşıdığı Said ismini taşıyan bu asrın alimi gibi dinine,diyanetine,vatanına,milletine hizmet etsin ve bu iyi hasletleri hürmetine Allah katında ismi "Said" olanlarla bir yazılsın.<br /><br />Eğer bir kızımız olursa biz bunun "Allah'ın bir hediyesi" olduğunu biliyoruz ve bu nimetin farkında olduğumuz bilinsin diye bu ismi düşünüyoruz. Visal ise bahsettiğim gibi "kavuşmak" demek ki biz bu hediyeye kavuştuğumuz için ve günün birinde o hediyeyi bize verene de kavuşacağımız için bununda farkında olduğumuz bilinsin diye bu isimleri uygun görüyoruz.<br /><br /><span style="font-weight: bold;">İsim tercihleri neye göre yapıldı :</span> Öncelikle evladına güzel isim koymak ve dinini öğretmek anne baba üzerinde çocuğun en büyük hakkı, Öyleki her beden ölümü tadacak ve mahşerde diriltilecek, işte herkes bu ikinci yaşama uyanırken isminin manası ne ise o iş ile iştigal eder halde diriltilecek. Bunun içindir ki isim önemli, bir diğer hususda kıyamet gününde kişinin günahları sevaplarından fazla geldiğinde "Allah kulunun sevap hanesine yazılacak bir güzel işi varmı diye bakacak" ve o zaman ilk bakılacak "Kişi çocuğuna Allahın sevdiği kişilerin isimlerini vermişmi vermemişmi" bu husus olacak. Eğer vermiş ise Allah buyuracak ki "Benim sevdiğim kişileri sevip, çocuğuna onun ismini verene mağfiret ettim" diyecek ve o kişi cehennem yerine cennetle mükafat bulacak. İşin dünyalık boyutunda bir sebepte çocuğa konulacak ismin, çocuğun karakterine ve kişiliğine etki ediyor olması. bu 3 sebepten dolayı isim tercihlerimiz bu yönde..<br /><br /><span style="font-weight: bold;">Muhtemel doğum günü :</span> 1-10 Nisan 2010 ± 1 hafta<br /><span style="font-weight: bold;">Temennimiz :</span> Sağlıklı sıhhatli aklı başında vatanına dinine milletine bağlı hayırlı bir evlat inşallah.<br /><br /><span style="font-style: italic;">"Küçüğüm memleketin çeşitli dağdağalı günler geçirdiği, çalkalandığı, ferdi bazda ise maddi manevi çeşitli sıkıntılarla uğraştığımız şu günlerde hiç beklemediğimiz bir anda geliyorsun. Belki birçok kişiye göre ideal şartlar oluşmadı ama biz biliyoruz ki şartlar hiçbir zaman ideal olmaz. Zaten ideal denilen şey gerçekleşebilse ismi ideal olmaz. Onun için sen takdir olunan ve gelmen gereken zamanda geliyorsun. içimiz ve gönlümüz rahat biliyoruz ki senin rızkın bizden değildir. Seni bize gönderen seninle beraber rızkınıda gönderiyor işte onun için tam bir teslimiyet içerisindeyiz. Kim bilir belki sen ormanların yağmuru çekmesi gibi rahmeti, ferahlığı, esenliği Allah katından çekecek ve bu haneye getireceksin ve biz bileceğiz.. seni climax*'ın sonunda kollarımızı açmış bekliyor olacağız."</span><br /><br /><span style="font-weight: bold;">Climax : </span>Yaşama giden yolUfkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-15257219212282078212009-07-03T14:29:00.000-07:002009-07-03T14:50:42.968-07:00Başarılı insan<a onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}" href="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/4/4f/Alfred_de_Vigny.jpg/200px-Alfred_de_Vigny.jpg"><img style="margin: 0pt 10px 10px 0pt; float: left; cursor: pointer; width: 200px; height: 249px;" src="http://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/4/4f/Alfred_de_Vigny.jpg/200px-Alfred_de_Vigny.jpg" alt="" border="0" /></a>Malumunuz yaz aylarının akşamları bir başkadır.. Diğer mevsimlerde sokaklardan el etek çekildiği vakitler, yaz akşamları dinlendirici bir sessizliğin içindedir ancak her evden kendi başına mamur sokağa dökülen sesler şenlendirir etrafı.. ve bazı sokaklarda çocuklar halen dışarıdadır. Çocuk cıvıltıları kaplar kararmakta olan gökyüzünü.. gelmekte olan akşamı..<br /><br />Çok seviyorum çocuk seslerini, çocukların çocukça maceralarını .. aklıma kendi çocukluğum geliyor.. ve düşünüyorum resmini yanda gördüğünüz Alfred de Vigny amcanın söylediği o sözü " Başarılı insan, Ergin yaşa geldiğinde çocukluk hayallerini gerçekleştirebilmiş olandır" bu söz bana hayatın neresinde olduğum hususunda bir yol haritası gibi geliyor..<br /><br />Siz günün birinde büyük bir şirketede sahip olsanız, hayaliniz bir zamanlar küçük bir çiftliğinizin olmasıysa siz herkese göre başarılıda olsanız içinizde bir uhde olarak kalan o küçük çiftlik size kendinizi başarısız hissettirecektir. yani günün birinde her ne olursanız olun başbakan dahi olsanız şayet bu değilse hayaliniz. Siz başarısız sayılırsınız.<br /><br />herkesin başarı kıstası kendisine göre farklıdır. Ancak ben bu konuda Alfred amcaya katılıyorum. Kendi hesabına hayatta başarılımıyım bunu sorgulamaya gelince.. kendimi pek başarılı bulduğum ve bugüne kadar başarılı olduğum söylenemez, ortalarda bir yerdeyim isteyip elde ettiğim şeylerde var. isteyip henüz ulaşamadıklarımda var. Güzel bir evlilik istemiştim ve tamda istediğim gibi bir eş bulmak nasip oldu. Evlilik konusunda başarıya erdim. Ancak bir o kadar önemli iş mevzu'unda henüz istenileni veremedim. işimi sevmiyorum.. açıkcası iş kavramı canlı bir varlık olsa onunda beni seveceğini sanmam :)<br /><br />Küçükken akşamın erken saatlerinden gece geç saatlere kadar arkadaşlarla ya bahçe duvarında yada balkonun altında oturur uzun uzun yıldızları izlerdik. Küçük ayı, büyük ayı vs. gibi bilindik takım yıldızları hemen bulurduk. Herkesin bir hayali vardı ben astronot olma peşindeydim. (hoş ki bir astronot okulu yok) şimdilerde ise bu hayalin çok uzağındayım ve eğer günün birinde dünyayı sadece ve sadece benim kurtarabileceğim bir hadise vukuu bulmazsa NASA'nın beni hatırım kırılmasın diye uzaya saatte bilmem kaçbin kilometre tazyikle fırlatacağınıda sanmıyorum. Ancak hedef şaşmadı sadece biraz değişti bunun yanında yanına yeni hedeflerde eklendi. Şayet bir beş sene sonra yada on sene sonra günün birinde bu yazıyı okursam ve bunun devamını yazmak ihtiyacı duyarsam ve o yazıda Alfred de Vigny'e göre başarılı bir insan olmuşsam anlayın ki akademisyen olmuşum , finans, iktisat yada ekonomi konusunda kariyer yapmışım yada kariyer basamaklarını hızla tırmanıyor olacağım demektir. Bunun yanında çocukluk hayallerininde peşinde koşan ve çift anadal hesabı yaparak Uzay Mühendisliği alanındada yol almaya başlamışım demektir. bir üçüncü kol daha var ki oda bir başarı sayılır aslında ancak o konuda çocukluktan bir hayalim yoktu son bir kaç yıl içinde vizyonumda yer etti. onun için onu şimdilik askıda bekletmek ve sözünü etmemek en doğrusu.<br /><br />Başarılımıyım ?<br /><br />Başarısız değilim..<br /><br />Ancak başarılımısın sorusunun bana sorulma vakti henüz gelmedi.. bu soru için henüz erken..<br /><br />Kim bilir belki 3-4 farklı kulvarda başarıya koşmaya çalışırken.. dileğimiz gerçekleşir bir kapı açılır ve kısa yolda amaca ulaşırız..Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-56348964483396914992009-06-03T10:01:00.000-07:002009-06-03T10:26:36.426-07:00Geçen Zaman'a dair..<a href="http://www.arimanshop.com/modules/catalog/products/pr_01_2894_max.jpg"><img style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 289px; CURSOR: hand; HEIGHT: 196px" alt="" src="http://www.arimanshop.com/modules/catalog/products/pr_01_2894_max.jpg" border="0" /></a>Malumunuz memleketteyim. iki haftalık tatilin son demlerindeyim.. Tembellik hakkımı sonuna kadar sömürme modundayım. Yatıyorum kalkıyorum. NTV Spor'da ne kadar maç varsa izliyorum. Kardeşimle iki çılgın bekar modunda geziyoruz tozuyoruz yiyiyoruz içiyoruz , velhasıl eskişehirin tadını çıkarttığımı düşünüyorum..<br /><div>Bugünlerde aklımı meşgul eden hadiseler arasında hiç ama hiç lise günlerim yokken birden bire lise günlerini anımsayıverdim buruk bir özlem gibi , deli dolu geçen zaman gibi ve sanki bir hüzün gibiydi..</div><div>Bilmiyorum hangi nedenle çıkartmış annem bilemiyorum ama bugün sabah uyandığımda oda'da masanın üstünde lise yıllarında kullandığım o malzeme çantasını gördüm "vay dedim bir zamanlarki malzeme çantam" lisede elektronik okumuştum. ve Atölye diye tabir edilen bir dersimiz vardı. genelde uygulamaya yönelik elektronik çalışmaların yapıldığı ve normal ders düzeninde olmayan kendi has kural ve kaideleri olan günün tamamını kapsayan yarı serbest bir stilde geçerdi. Hocanın sabah vermiş olduğu devreyi yapmayı başardıktan sonra tüm zamanınız lak lak'la geçerdi. Lise 1'de atölye 1 gündü. Lise 2'de ise atölye dersi 16 saate çıkmıştı toplamda 2 gün atölye'den çıkmazdık. Dijital , analog , laboratuar olmak üzere 3 gruba ayrılır. ve her grup kendine has işlerle uğraşırdı. Dijital grubu entegrelerle ve , veya , değil kapılarıyla encoder , decoder vs. gibi tasarımlarla uğraşırken , analog grubu ise elektroniğin analog boyutuna haiz işler çıkartırdı. Labaratuar grubu ise genelde işin teorisi ile ilgilenir ve dalga boyu , osilaskop ölçümleri gibi işlere bakardı. ve bizler dönüşümlü olarak o her üç gruptada gerekli çalışmaları yapardık. </div><br /><div>Atölye normal bir sınıf düzeni değildi gün bitiminde nöbetçiler kovalarla su dökerek süpürerek paspaslayarak atölyeyi temizlerdi. </div><br /><div>Size önce atölyeyi anladım ki "atölye çantası"nın beni nasıl bir ortama götürdüğünü anlayınız istedim. Doktor önlüğü gibi açık mavi önlükleri giyer o şekilde çalışırdık atölyede.. ve benim tüm çalışmalarımı yaptığım eşyalarımı taşıdığım emektar atölye çantası tam karşımdaydı.. içimde garip bir hüzünle açtım kapağını ve kaydırdım sürgüsünü böylece 3 bölümden oluşan çantanın her 3 bölümüde gözlerimin önüne serildi. Geçmişe dair buruk bir buluşma gibiydi.. ilk bölümde diotlar, dirençler , kondansatörler , transistörler kendilerine ait bölmelerde bekliyorlardı uzun süre el değmemiş olmanın dinginliği ile , çantanın orta bölümünde ise falçata, tornavida takımı, yaptığım ufak tefek devreler lehim telleri, breakboard vardı. en nihayet alt bölmede o sarı rengi ile en son yıllarca önce elime aldığım avometre gözüme çarptı elime sanki eski bir dostla yıllar sonra karşılaşmış gibi aldım avometreyi ve bir kaç küçük ölçüm yaptım halen taş gibiydi. ve nihayet paranın para olduğu zamanda 10 milyon'a aldığım weller marka havyayı gördüm.. weller bizim zamanımızda alınabilecek en iyi havya markasıydı ve ben daha birinci sınıfın başında almıştım weller havyamı , diğer arkadaşlar yaptıkları işlerden lehimlerin kötü olması nedeniyle düşük not aldıklarında anlamıştım ben iyi bir havyanın önemini.. neler yapmadık ki biz o havyayla , yaptığım her devreyi saklamış olsam şimdi herhalde en az 300-400 tane devre olurdu çalışan çalışmayan.. sahi ne günlerdi be dijital saat yapmiştik envai çeşit alarmlar equalyzer'lar cidden elektronik zamanlardı bunlar.. lehim , perhidrol, tuzruhu ve biraz lehim yanığı kokan.. </div><div> </div><div>Özlemişim...</div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-48545204272890118842009-05-26T01:24:00.001-07:002009-05-26T02:41:26.586-07:00Elmina Kalesi<div align="justify"><img style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 239px; CURSOR: hand; HEIGHT: 196px" alt="" src="http://farm1.static.flickr.com/220/454296611_f24f1521ec.jpg" border="0" />Bu resimde görmüş olduğunuz yer başlıktan da anlayacağınız üzere Elmina kalesi , Portekizliler tarafından 1481 yılında inşa edildi ve bu kale sandığınız üzere Portekizde değil, Afrika ülkesi olan Gana'da. Elmina kalesini inşa eden Portekizliler önceleri bu kaleyi sadece ticaret amaçlı kullandılar. Afrika yerlilerinden değerli madenler ve diğer zenginliklerden aldılar yerine silah ve barut vererek ticaret yaptılar. Yerlilerden alınan malzemeler bu kalenin odalarında muhafaza ediliyordu. Ancak bir zaman sonra "beyaz adam" ticaretin konusunu değiştirdi. Artık ticaret emtiası köle pazarlarına sunulmak üzere "siyah insan"dı.. ve Elmina'nın odaları artık malzeme değil insan deposuydu. Pekte insani şartlardı diyemezsiniz. Yakalanan insanlar gemi gelene dek 3-4 ay ışık görmeyen odalarda yıkanmalarına izin verilmeksizin günde 2 kez sadece yaşayabilecekleri kadar gıda verilerek üst üste yığılıyordu.</div><div align="justify"></div><div align="justify"></div><div align="justify"></div><div align="justify">Bu resimde ise görmüş olduğunuz yer az önce bahsettiğimiz o zindanlar. Öğrendiğime göre şu anda bile içeri girildiğinde <a href="http://www.bbc.co.uk/religion/galleries/ghana50/images/6.jpg"><img style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 235px; CURSOR: hand; HEIGHT: 190px" alt="" src="http://www.bbc.co.uk/religion/galleries/ghana50/images/6.jpg" border="0" /></a>kokudan durulamıyor. Bunun içindir ki ziyeret eden turistler ya girdikleri gibi çıkıyorlar. Ya da burunlarını tıkayarak zorla da olsa katlanıyorlar o kokuya.. </div><div align="justify">Bu zindanlar aslında Elmina kalesinde esirlerin görebileceği en iyi yerler. Zira bundan daha beteride var. Eğer bir esirin ayaklanma başlatacağından şüpheleniliyorsa yada taşkınlık yapılıyorsa , 2-3 esir ışık görmeyen karanlık bir hücreye konuluyor ve orada aç susuz ölüme terk ediliyor. hücrenin kapısı son esir'de ölünceye kadar açılmıyor. Öyleki karı koca olan ve esir düşmüş olanlar belkide bir daha birbirlerini hiç mi hiç göremiyor. Çünkü zulmün adaleti yok. En azından merhamet kırıntısı umuyor olabilirsiniz ki o da yok.</div><div align="justify"></div><div align="justify"></div><div align="justify"></div><div align="justify"></div><div align="justify">Bu resimde ise son noktayı görüyorsunuz. Çaresizliğin , hüznün ve bir daha doğduğunuz topraklara geri dönememek üzere gözleriniz arkada bıraktıklarınızda kalarak vatanınızdan koparılmanın acı burukluğunu yaşayacağınız , memleketinizde bırakacağınız son ayak izinin kalacağı yer burası. Bu kapının ismi "Geri dönüşü olmayan kapı" buradan çıkanların hiçbirisi ne sağ ne <a href="http://www.recoveredhistories.org/images/capture-02.jpg"><img style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 233px; CURSOR: hand; HEIGHT: 200px" alt="" src="http://www.recoveredhistories.org/images/capture-02.jpg" border="0" /></a>de ölü olarak bir daha memleketlerine dönemediler. Bu kapıdan çıktıktan sonra insanlar gemilere istiflendiler. istiflendiler diyorum çünkü bu sandığınız gibi konforlu bir gemi yolculuğu değildi. Tabut benzeri üstü açık ancak geminin tabanında 40'ar cm ara ile dizilmiş tahtalar üzerinde zincirlenmiş olarak ve yatarak, bir kere doğrulamadan yada oturamadan 4-5 ay yolculuk neticesinde yeni dünyaya gelebilenler köle pazarlarına çıkartıldılar. Gelemeyenler gemide ölenler denize atıldı. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Buraya kadar anlatılanlar gidenlerin hikayesiydi. Geri kalanlar ise pekte şanslı sayılmazdı. Öyle ki bu sefer Portekizin sömürge alanı olan Gana'ya Hollandalılar dadanmıştı. "Siyah adam" belki bu gelenler öncekiler gibi kötü değildir iyidir diyerek Hollandalılara , portekiz ile olan savaşta yardım etmiş ve Hollanda savaşı kazanmıştı. Ancak ne var ki heyhat! değişen birşey olmadı ticaret devam etti. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Bir zaman sonra da buradan istediği verimi alamadığını düşünen Hollanda burayı İngiltere ile takas etti. Artık yeni beyaz adam ingilizlerdi. İngilizler daha kurnazdı siyah adamı birbirine kırdırmayı tercih ettiler. Öyleki zaten ülkede müslümanlık, katolizm, protestanlık, yerel dinler olmak üzere 4 din vardı. bunun yanında akan, mole dagbon, ewe, ga dangme gibi farklı etnik kökenlerda vardı. ingiltere zaman zaman araya dinsel ayrılığı sokuşturarak , zaman zaman ise etnik ayrılık serpiştirerek kardeşi kardeşe kırdırdı. </div><div align="justify">Öyleki portekiz-hollanda savaşında dahi savaşan portekiz ile hollandaydı. Savaş ne portekizde ne hollandadaydı. ancak her iki taraftan ölenlerde ne portekizli ne de hollandalıydı. Ölenlerin tamamı gana'lıydı.. ve savaş ganada yaşanmıştı.</div><div align="justify"></div><div align="justify">Kara kıta'nın bu kara kaderi 2.dünya savaşına kadar sürmüştü. 2. dünya savaşından sonra özgürlüğünü kazanan Gana şimdi artık özgür bir devlet ve özgür bir millet. Ancak gana'ya özgürlüğünü kazanmasından sonra giden "beyaz adam"larda var. ancak bu sefer gidenler öncekilerden tamamen farklı. sömürmek için değil iyiliği yaymak için kardeşliği pekiştirmek için ayrılıkları dindirip sevgiyi yeşertmek için , kara kıtayı aydınlığa çıkartmak için gidenler.. Bu sefer yer altı kaynaklarını sömürmek için değil. Her ülkenin yer üstü kaynakları olan çocuklarını eğitmek için oradalar. Bu beyaz adamlar ne hollandadan geldiler ne portekizden ne ingiltereden nede başka bir avrupa ülkesinden , bu sefer oralara giden beyaz adamlar Ankaradan , izmirden , Urfadan , Niğde'den ve Türkiyenin her şehrinden gittiler. Okullar açtılar.. yavaş yavaş dünyayı değiştiriyorlar..</div><div align="justify"></div><div align="justify"></div><div align="justify">Ben belkide dün akşam Fatih koleji'nde düzenlenen etkinliğe katılmasaydım. Elmina kalesinin hikayesini bilemeyecektim. 7.Türkçe Olimpiyatları için Türkiye'ye gelen Gana grubu ve Amerika grubu dün akşam bize küçük bir sunum yaptı. Türkiyeye 10-15 saatlik yolculuktan sonra hemen kendisini sahnede bulan Gana'lı kardeşimiz Abd'ulvaris bize kendi lehçesi , kendi türkçesi ve milletinden getirdiği sevgi ve muhabbetle anlattı tüm bunları. Sadece Abdulvaris yoktu elbette , Amerika'dan Noah bize tüm sempatikliği ve tatlılığı ile Sevda sokağı'nı okudu. San Antonio ekibinden Ankara misket havası oyununu izledik. Dallas grubundan Silifke halkoyunlarını izledik. Benjamin Vega ise bize Bedirhan Gökçe'nin "Sokak Çocuğu" şiirini okudu desem az olur. Okumadı Benjamin şiiri resmen gözlerimizin önünde yaşadı. Yine San Antonio ekibinden Aly bize Karahisar kalesi'ni seslendirdi ve son olarak Fatih koleji öğrencileri ile misafir öğrencilerin Barış korosu ümitlerimizi tazeledi.</div><div align="justify"></div><div align="justify"></div><div align="justify">Programın kapanış konuşmasını ise iki müstesna insan gerçekleştirdi. ikisinide yakından ilk kez gördüm. şahsen tanışma fırsatım olmadı. Açıkcası o fırsat belki vardı ama değerlendirme cesaretini kendimde bulamadım. Zira tanışmak için yanlarına gideceğim kişilerden birisi Zaman Gazetesinde'ki yazılarından takip ettiğim şahsen ilk kez gördüğüm Abdülhamit Bilici'ydi. O kadar naif, beyefendi ve nezaket ehli bir portresi vardı ki şimdi giderim istemedem bi kabalık ederim ayıp olur dedim ve gitmedim. Bir diğer konuşmacı ise Rüşdü Kalyoncu büyüğümüz idi. İsmini çok kez duymuş onuda ilk kez görmüştüm. çok duygusaldı ve gözyaşlarını tutamamıştı kürsüde tüm salonuda kendisi ile beraber bir duygu fırtınasına almış götürmüştü..</div><div align="justify"></div><div align="justify"></div><div align="justify">Heyhat! oysa ki ben bugün Üstad Necip Fazıl'ı yazacaktım. Vefat gününde rahmetle anacak. doğum günü olan bir sonraki gün ise doğum gününü kutlayacaktım. Fakat Elmina kalesinin hikayesi ağır bastı. </div><div align="justify"> </div><div align="justify">Üstad yüreklerimizdeki yerin müstesna.</div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-88990624914526442472009-05-23T02:57:00.000-07:002009-05-23T03:48:28.115-07:00Bu Kimin Kavgası<div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">İnsanlar görürsünüz bir sebepten bir diğeri ile atışır , bir diğerine sataşır yada bir diğeri ile her anlamda kavga eder.. </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Şüphesiz ki kavga kavramı hayatın içinde keşke olmasa denilebilecek bir kavram.. Herşey güllük gülistanlık olsaydı ortak akıl ve hoşgörü olsaydıda kavga olmasaydı diyebiliriz. ama bu mümkün değil. zira kainat yaratıldığı günden beri bir sınav gereği iyi ile kötünün mücadelesine şahidiz. Bunu her devirde gördük. kısa vadede herkes kendi tarafının kazandığını ve iyi olduğunu düşünsede asıl gerçek ortaya uzun vadede çıkar. Tarih bunun örnekleriyle doludur..</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Kötülüğü ilk yayan , Hz.Adem'e (a.s) secde etmeme kibriyle kendisini üstün gören ve kovulan Şeytandır.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Ondan sonra Hz.Adem'in(a.s) iki çocuğu arasında görürüz mücadeleyi, Habil iyi huylu ve gerek kardeşlerine gerek hayvanlara gerekse yaratılana iyi davranan birisi , Kabil ise hırslı , inatçı ve asidir. Habil'in iyi nitelikleri onu yüceltirken , kabil bunu çekememiş ve o uyurken başına bir kaya parçası atarak onu katletmiştir. İşte o günden sonra insanlar kısmen birbirinden ayrılmaya başlamış ve Habil'in soyundan gelenler , Kabilin soyundan gelenler olarak birbirlerinden ayrılmışlardır. </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Günümüze biraz daha yaklaştığımızda iyi ile kötünün mücadelesine olan örneklerimizi çoğaltabiliriz. Bir Bediüzzaman'ı düşünün iyiği yayan birde onu engellemeye çalışanları düşünün onu defaetle zehirleyip öldürmeye çalışan , Bir Hz.İbrahim'i düşünün hakkı tanıtan bir nemrudu düşünün kendi hak sayıp Hz.İbrahim'e katlanamayıp onu yok etmeye çalışan , Bir Hz.Musa'yı düşünün hakkı tanıtan birde Nemrut gibi ilahlık iddia edipte firavunu düşünün ona zulmeden, Bir Nuh a.s'ı bir Lüt a.s.'ı düşünün kavmine hakkı haykıran , birde onlara uymayıp kötülükte diretip kavimlerini düşünün helak olan. Bir Hz.Muhammed (s.a.s)'i düşünün dini İslam'ı mubini anlatan birde ona zulmetmekte yarışan Ebu cehili ebu lehebi düşünün.. </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">şimdi gelin kısa bir analiz yapalım.. kısa vadede hep zulmeden kârlı görünse de uzun vadede hep kaybeden olmuştur aslında zulmedenler. Çünkü Allah <em>"mühlet verir ama ihmal etmez"</em> bir düzelme bir kendine gelme için verilen mühleti ya degerlendirirsin ya o fırsatı kaçırır baş aşağı gidersin. </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">İslamın ilk zamanlarında Ebu Cehil ve Ebu leheb zenginken , inanlar fakirken , 3 yıl çöllerde tecrit görürken Ebu leheb ve ebu cehil kısa vadede kazanmış gibi görünse de , sonuçta kaybettiler bugün ebu lehebin ve ebu cehil'in inandıklarına inanan yok. onları hayırla yad eden yok. arkalarında bıraktıkları sadece zavallılıkları.. </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">peki ya kendilerini değişik zamanlarda ilah ilan edip kendilerine tapmayanları öldüren nemrut ve firavun şimdi neredeler ? bugün nemruda ya da firavun'a tapan varmı ? oysa onlar kendi zamanlarında kendilerini ilah ilan etmişlerdi.. nemrudu bilemem ama kendini azametli gören , kızıl denizde boğulan ve Kur'anda söylendiği gibi ibret olsun diye bir zaman sonra bozulmadan cesedi denizden çıkartılan şimdilerde ise müzelerde bir nesne olarak ibret vesikası gibi sergilenen firavun'a kimseden fayda yok.. nerede kaldı ilahlığın ey firavun ? madem ilahtın neden bu haldesin ? </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Günümüze geldiğimizde ise Bediüzzaman'ı görüyoruz islamın bir neferi olarak asrın alimi olarak. Ancak onada katlanamayan şer odakları vardı. Uzun tutmayacağım sadece kısa bir hadise anlatayım. Bediüzzaman ankaraya geldiğinde ankara valisi Nevzat Tandoğan onu istasyondan aldırarak makamına getirtti. maksadı başındaki sarığını çıkarttırıp başına fötr şapka giydirmek ve onu maskara etmekti.. ancak başaramadı ne yaptıysa Bediüzzaman sarığını çıkarmadı. en sonunda Nevzat Tandoğan'a <em>"bu sarık bu baştan ancak baş ile beraber çıkar , başımla çok uğraştın başından bulasın"</em> diyerek makamdan ayrılır Bediüzzaman.. bu hadise üzerinden yıllar geçer Bediüzzaman son demlerini yaşamaktadır. Rüyasında Hz.İbrahim'i görür , Hz.İbrahim ona <em>"bizi ziyaret etmeyecekmisin"</em> demektedir. Bunun üzerine Bediüzzaman ölüm döşeğindeyken Ispartadan Urfaya gider. Bediüzzaman'ın Urfa'ya gittiğini duyan Nevzat Tandoğan çıldırmış şekilde şunu söyler <em>"Gerekirse onu çöp arabası ile çıkartın ama o şehirden çıkartın"</em> yani son yolculuğunda dahi huzur yoktur Hak davanın neferine. Ancak Urfa halkı buna müsade etmez. Şehirlerine intikal etmiş Bediüzzaman'ı vermezler ve Bediüzzaman urfa'da hakka yürür.. Yıllar geçer memleket karışmıştır. Sağ sol olayları ile çalkalanan memlekette bir gün bir haber duyulur. Ankara valisi Nevzat Tandoğan bir grup anarşist öğrenci tarafından <strong>"baş"</strong>ından vurulmuştur. ve <strong>"çöp arabası"</strong> ile ankara dışında bir çöplüğe atılmıştır. yani yapmak istediği ne varsa kendisine yapılmıştır. Oysa kısa vadede oda kazandığını sanmıştı. Ancak kaybetti.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Bu kadar şeyi neden anlattım. Sözü nereye getireceğim ? hemen söyleyeyim daha fazla bekletmeden geçen gün bir haber sitesinde bir başlık vardı.<strong>"Bu kavga saylan'ın çocukları ile gülen'in çocukları arasında" </strong>diye, Hayır bu kavga'da Saylan'da , Gülen'de bu zamanın bayrak kişileridir. Bu Kavga aslında Habil'in nesli ile Kabil'in nesli arasındadır ve kimin kazanacağını siz biliyorsunuz yukarıda başınızı işte bunun için bu kadar ağrıttım. </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Davanız ne olursa olsun. Adınız ne olursa olsun. Ne kadar güçlü olursanız olun farketmez. eğer davanız Hakka savaş açmışsa , Hak size değişmeniz ve düzelmeniz için mühlet verir.. Ama asla ihmal etmez. Kimisi bunu değerlendirir kimisi ise mühleti farketmez kazanıyorum zanneder ve baş aşağı gider. Bu savaşı kazanmanın şartı hakkın tarafında olmaktır.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Nazım Hikmet bir şiirinde , <em>"akın var akın , güneşe akın , güneşin zaptı yakın"</em> demektedir.. Üstad Necip Fazıl ise <strong>"Zindandan Mehmet'e Mektup"</strong> şiirinde Nazım'a atıfta bulunarak <strong>"Güneşe akın vardı da, bizmiydik kalan"</strong> demektedir.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Dikkat edin.. güneşe akın edip zaptedeceğinizi sanarken , ateşe koştuğunun farkında olmayan pervaneler gibi yanmayın.. zira sonunuz bunu gösteriyor.. Tarih tekerrürden ibaret ise ve hiç ibret alan yoksa söyleyeyim.. </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><strong>Bu kavga Habil'in nesli ile Kabil'in nesli arasındadır..</strong></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><strong>Kısa vadede hep Kabil'in torunları kazanmış görünsede..</strong></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><strong>Uzun vadede gülen, kazanan hep Habil'in torunları olmuştur..</strong></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Tarihin ilk ve son aynı zamanda hep süregelen kavgasında sona yaklaşıyoruz.. Bir yerden sonra artık kötülüğün sancağı yere düşecek ve iyilik hüküm sürecek.. </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Tarafınızı doğru seçin.. </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Hz.Ömer'in ifadesiyle.. <strong>"Hizaya çekin kendinizi , Hesaba çekilmeden"</strong> ki..</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;color:#cc0000;"><strong>Kaybedenlerden olmayın..</strong></span></div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-65972166410496808402009-05-19T08:04:00.000-07:002009-05-19T09:18:29.483-07:00Türkan Saylan Knockout!<div style="text-align: justify;">Hepimizin bildiği yakından tanımak zorunda kaldığı bir isim.. Türkan Saylan.. Kendi davası adına yol almış ve kendisi gibi düşünen insanlar tarafından cenazesinde oldukça fazlasıyla kutsanmış birisi. Kimine göre tam bir eğitim gönüllüsü kimine göre ise misyoner ve inanç düşmanı.. <br /></div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Optimist yanım Türkan Saylan'ı her ne kadar bir eğitim gönüllüsü olarak addetmek istesede, içimdeki realist çoçuk buna hiç ama hiç yanaşmıyor. Kaldı ki bu hususta realist tarafım haklıdır , optimist tarafım adı üzerinde optimisttir. ve daima bardağın dolu yanını görme telaşındadır. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Türkan Saylan'ın adını Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı olarak duyduk ve kendisini bu sıfat ile derneğin faaliyetleri, çalkantıları ile tanıdık. Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındığında cümle alem ayağa kalktı. "Bir aydın gözaltına nasıl alınabilirmiş" , anayasanın 10. maddesi gereği her ferd yargı karşısında eşitse ve kimseye ayrıcalık yok ise bal gibi alınabilir. ve alınmıştırda. Eğer bir suçu yok ise zaten yargılama süreci neticelendiğinde ak sakal kara sakal düşecektir kişinin önüne.. Neden bu feveran ? o dokunulmazmı ? eğer öyleyse bakınız ölüm geldi ona dokundu. ölümden önce 17 yıl boyunca meme kanseri dokundu.. ve bilmediğimiz kendisinin bildiği daha neler neler kimbilir dokundu.. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Kamuoyuna iyi işler yapıyor diye lanse edilmiş birisi ne zaman göz altına alınsa.. bir takım mihraklar bu kişi nasıl gözaltına alınır diye çırpınmaya başlıyor.. Sanki o gözaltına alınan kişinin tüm hayatını her yaptığı işi takip ediyorlarda kötü iş yapmayacağından eminler. ya gözler önündeki iyi işleri sadece bir göz boyamaysa ya o işin arkasında pis işler çeviriyorsa ? bu kadarmı safsınız.. bu kadarmı salaksınız.. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Şimdiki moda ise "devlet ricali" türkan saylan'dan (ki artık kendisi knockout olmuştur bu durumda yakınlarından) özür dilesinmiş ? Devlet neden özür dileyecek ? Gözaltına aldığı ve sorguladığı için ? Ne münasebet ya ? insanlar gözaltına alınır. suçluysa tutuklanır değilse serbest bırakılır. olağan süreç budur türkan saylan'ın göz altına alınmasında ne gibi bi olağandışı olmaması gereken herhangi bi durum cereyan etmişte devlet özür dileyecek.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Özür bekleyenler veya bizden özür dilensin diyenlerin derdi Türkan Saylan değil , onun sıfatında özür dilendiği takdirde bakınız devlet özür diledi hatasını kabul etti aymazlığına bağlayarak konuyu ergenekon'u boşa çıkarma çabası. Kimse bunu beklemesin . Devlet özür dilenecek bir iş yapmamıştır. olması gereken ne ise o vukuu bulmuştur.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Türkan Saylan ömrü hayatı boyunca hakaret ettiği ve yok etmek için mücadele verdiği inançlı gençlikten , imamhatipli talebelerden, başörtüsünden özür dilemişmidir ki son nefesine kadar , öldükten sonra devlet ondan özür dilesin.. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Benim gözümde gerçek aydın "özür bekleyen" değil. kendisinden özür dilenmesi gerekecek durumda dahi olgunluk ve vakar ile o duruma göğüs gerip gün gelipte kendisinden özür dilenmek istendiğinde "özre gerek yok" deme erdemini gösterendir. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Bir insan parmagını kapıya kıstırdığında suçu "elim ne geziyor" diye kendinde aramak yerine kapı fabrikasını dava etmekle kapı fabrikasına yıkmaya çalışırsa . bir ömür boyu özür bekleyerek gezer ki bundan özür beklediklerinin haberi bile olmaz. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Kaldı ki Türkan Saylan ölmüştür. " Her nefis gibi ölümü tatmıştır " . Artık dünya ringinden sonsuza kadar ayrılmıştır. bu cenahta olan hiçbirşey ona varmayacaktır. Devlet değil özür dilemek Türkiye Cumhuriyetinin tapusunu Türkan Saylan'a devretse ruhu bile duymaz. dolayısı ile devlet özür dilesin demenin ne devlete ne millete nede meftaya faydası yoktur. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">ve Ergenekon severler herzamanki gibi faydasız işlerle iştigal etmeye devam etmekteler ki bu faydasız işte onlardan birisidir.</div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Bu aralar Saylan hakkında bir diğer rivayette 1983 yılında yani 26 yıl önce bir sempozyum nedeniyle Cidde'ye gittiğinde kabeyi tavaf etip hacı olduğu buna dair fotoğraflar çekindiği ve bu fotoğrafları kitabında yayınlayarak müslümanlığıda kimseye bırakmadığı şeklindedir. bir kısım sevenleride bunu insanın gözüne sokarak "rahmetli hacıydı" demek suretiyle Saylan'ı uçurmaya kalkmalarıdır. yakında evini yada mezarını türbeye çevirip "Hz.Türkan Saylan türbe-i şerifi" falan yazarlarsa sağına soluna çaput bağlarlarsa mum yakıp kendisinden medet umarlarsa hiç şaşırmam. Zira 26 yıl önce 3 günlüğüne gidilen bir gezide ne niyetle yapıldığı bilinmeyen bir kabe ziyaretini , (kaldı ki bunu söyleyen yine kendisi farklı bir kaynaktan duymuyoruz) bugün pişirip önümüze koyup rahmetli dini bütündü demeye getirenler şunu bilmeliler. Biz siz kadar safdil değiliz. 26 yılda köprülerin altından akan suları toplasanız büyük okyanusu iki defa doldurur. 26 yılda fikirler , şehirler , insanlar , medeniyetler değişir, herşey değişir. Değişmeyen bir Türkan Saylan'mı ? 26 yıl önce neyse bugünde odur öylemi ? ne kadar safsınız. olayların iç yüzünü okuyamamak bu olsa gerek. 26 yıldan bugüne neler değişti görmek istiyorsanız bir bakın. Sanki Türkan saylan hiç değişmemiş gibi 26 yıl önce neyse şimdi oymuş gibi davranmak çoluk çocuk mantığından başka birşey değil. Kaldı ki 26 yıl önce tamamen halisane ve iyi niyetle bir hac yapmış dahi olsa bu 26 yıl zarfında onun çizgisinin değişmeyeceği anlamına gelmez. ve Ayrıca esas olan 26 yıl önceki inancı yada dünya düşüncesi değil. bugünki düşünce yapısı , icraatları ve fikirleridir. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">İşte bu hususu görmezden gelipte. 26 yıl önce hacca gitmiş demek ki iyi biriymiş düz mantığıyla düşünenler ancak safdiller olabilir. Zira "Ainesi iştir kişinin lafa bakılmaz" demiş büyüklerimiz. biz kendisinin "güneş ufuktan şimdi doğar" kitabında kendisinin söylediği hacca gittim buda fotografı şeklindeki beyanına değil yaptığı işe bakıyoruz. </div><div style="text-align: justify;"><br /></div><div style="text-align: justify;">Son söz olarak kendisine "Allah rahmet eylesin" diyorum.. çok sevdiğimden değil. Kabe-i muazzamayı görmüş , tavaf etmiş olmasının hatırına.. </div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-17199316299885702632009-05-11T12:55:00.000-07:002009-05-11T14:43:31.345-07:00Bilimsel düşler<div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Bugünlerde aklım fikrim yaşamış gitmiş olan alimlerin keşiflerinde izledikleri mantıkları anlamaya çalışmak, mesela bir edwin hubble (ismi vefatından sonra hubble teleskobuna verildi) evrenin genişlemesini keşfettiğinde , evrim teorisini içlerine sindirmiş bir bilim camiasına bunu açıklamakta ne kadar zorluk çekti zira bu onun kariyerinin sonu demek te olabilirdi. Camia 3 maymunu oynayabilir ve onun sesini duymayabilir üstüne üstlük onu susturabilirdi de. Ama o bunu göze olarak evrenin genişlediğini haykırdı. </span></div><span style="font-family:verdana;"></span><div align="justify"><br /><span style="font-family:verdana;">1924 yılında Hubble kendisini dünyaya duyuracak olan ve o güne kadar evrende sadece puslu küçük lekeler olarak tanımlanan "nebulalar" üzerine çalışmaya başlayacaktı. Öyleki yıllar sonra evrenin genişlediğini ispat ettiğinde , Albert Einstain onu bizzat tebrik etmek üzere çalışmalarını yaptığı wilson dağının tepesine kadar çıktığında takvim yılı 1934'tü. Hubble yasası şunu diyordu "Uzayda herhangi bir nesne dünyadan ne kadar uzaksa , aynı miktarda sabit bir hızla dünyadan uzaklaşmaktadır" </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;">Einstain Hubble'dan 10 yıl önce kadar genel görecelik kavramı üzerinde çalışırken evrenin ya genişlediğini, ya da daraldığını düşündü. Ancak gökbilimciler Einstain'a her iki durumunda geçerli olmadığını söylediklerinde, Einstain yanıldığını düşünerek teorisini mevcut duruma uyarlama uygun hal getirme gereği hissederek "kozmolojik terim" teorisini geliştirmekteydi. Ancak Edwin Hubble'in keşfiyle kozmolojik terim tarih oldu.. Einstain işte bunun için wilson dağının zirvesine kadar bizzat çıktı ve hubble'a bizzat teşekkür etti. </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;">Aslında Edwin hubble yeni bir şeyi keşfetmemişti. sadece varolan durumun ispatını yapmıştı. ancak kendiside bunu bilmiyor ve evrenin genişlemesini keşfettiğini düşünüyordu. Zira kendisi 1924-1934 arası çalışmalarında evrenin genişlediğini ispat etmişti. Einstain kendisinden 10 yıl kadar önce bu konuyu ele almış ancak zamanın şartlarında gök bilimcilerin yanlış yönlendirmesi ile bunu haykıramamıştı. Şayet Einstain bir şekilde hubble'dan 10 yıl önceki çalışmalarında sonuca kesin olarak varmış olsa yine o da birşeyi keşfetmiş değil ispat etmiş olacaktı. bildiğiniz gibi ispat varolan birşeyin varlığını numuneler ya da teorilerle gözler önüne sermektir. keşfetmek ise birşeyin var olduğunu ilk kez bildirmektir. aradaki ince fark aslında çok derin bir uçurumun ta kendisi . Eğer Edwin Hubble ve Albert Einstain keşfetmeyerek "ispat etmiş oluyorlarsa" kimin keşfinin ispat tutanaklarını tutmuşlardı ? </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;">Sıkı durunuz , her ikiside yeni bir şeyi keşfetmeyen bu alimler , doğunun kamet-i Bâla'sı , Bediüzzaman Said Nursi tarafından 1909 yılında kaleme alınan "İşaretül İcaz" isimli eserinde uzayın genişlemesinin bir güzel anlatıldığından habersizdi. Hatta öyle ki "İşaretül İcaz"da "zamanın bükülmesi" hususunada üstad bir güzel değinmiş. </span><br /><span style="font-family:verdana;"></span><br /><span style="font-family:verdana;">O yıllarda gazeteler günümüz şartlarında değildi. Televizyon ha keza, internet ki adı bile yoktu. dolayısı ile haberleşme ve iletişim imkanları kısıtlı ve kıttı. Dolayısı ile Einstain ya da Hubble kendilerinden çok uzakta anadoluda sürgünden sürgüne koşturulan bir islam aliminden habersizlerdi. Acaba bilselerdi anadoluda kendilerinin üzerinde çalıştıkları hususları ele almış ve anlatmış bir alimin olduğunu çıkıp gelirlermiydi bilemiyoruz. </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;">Aslında Bediüzzaman kapasitesinde bir alim. Hak cephesinde değilde şer cephesinde olsaydı. o devirde kendisine etmedik eza cefa bırakmayanlar onun ismini akademik çevrelere 100 kere bildirirdi. şayet Bediüzzaman hakkı değilde evrimi haykırıyor olsa bırakın sürgünü , önünde el pençe olurlardı. Lakin Bediüzzaman'ın haykırdığı hak ve hakikat işlerine gelmediği için sindiremediler ve eza cefa yoluna gittiler.<br /></span><br /><span style="font-family:verdana;">Edwin Hubble ve Albert Einstain büyük alimler. branşlarında sivrilmiş şahsiyetler öyle ki Edwin hubble ile birlikte Wilson dağının tepesinde araştırma yapan bir diğer bilim adamı ve Hubble'in rakibi Harlow Shapley , bir seferinde hubble ile karşılaştığında ona başaramayacağını nebulaların sadece sema da lekeler olarak kalacağını ve uzayın'ın samanyolundan ibaret olduğunu söylemişti. Hubble teorisini ispat ettiğinde , Hubble'a ilk ulaşan yine Shapley'di. " Kendi adıma üzülsemmi , yoksa bilim adına sevinsemmi bilemiyorum" diyor ve rakibini tebrik ediyordu. </span><br /><br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSb8xUbtz0-lVoCi9U-yWsQobuK9XMpsryYHCUfr3w54w-Iz2gdpglvdCCdUkLrxXY2SmBuu1Q5uNTn3tb6tr3_v8Zuvk-4JYB-lTTx6ewoGzLihLflTKoj_ZaGF9CB2P3S_YdC_KA5YjQ/s1600-h/Planets1.png"><span style="font-family:verdana;"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5334669900747953778" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 112px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSb8xUbtz0-lVoCi9U-yWsQobuK9XMpsryYHCUfr3w54w-Iz2gdpglvdCCdUkLrxXY2SmBuu1Q5uNTn3tb6tr3_v8Zuvk-4JYB-lTTx6ewoGzLihLflTKoj_ZaGF9CB2P3S_YdC_KA5YjQ/s200/Planets1.png" border="0" /></span></a><span style="font-family:verdana;">Aslında yandaki resime bakarak Hubble'in işinin o kadar kolayda olmadığını şöyle anlayabiliriz. 1924 yılında Güneş sisteminde bulunan gezegenlerin bile bazıları bilinmiyor , Yandaki resimde dünyayı ve dünyadan daha küçük gezegenleri görüyorsunuz. Dünyanın çevresi yaklaşık olarak 36 bin kilometre, Dünya tüm insanlara yetecek kadar büyük gördüğünüz gibi ,</span><br /><span style="font-family:verdana;">Ancak bildiğiniz gibi güneş sisteminde ki gezegenler dünya venüs mars merkür ve plüton'dan ibaret değil. Hani bunun uranüsü neptünü satürnü Jüpiter'i..</span><br /><span style="font-family:verdana;"><br /><br /></span><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcYAQ8PTnvkaLw1_RXGb-7-6ORPzZRFoJqKShJZr_HSXyf7gPDVXG65HzOm1dD9GCU_00brxxAjhpxDf771K5eEY-__-g-yxTOWwR47n0d7y6YJLtuiJdtZKJ6oqw8Mh81wNYkiGM6sszx/s1600-h/Planets2.png"><span style="font-family:verdana;"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5334669905657158066" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 113px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcYAQ8PTnvkaLw1_RXGb-7-6ORPzZRFoJqKShJZr_HSXyf7gPDVXG65HzOm1dD9GCU_00brxxAjhpxDf771K5eEY-__-g-yxTOWwR47n0d7y6YJLtuiJdtZKJ6oqw8Mh81wNYkiGM6sszx/s200/Planets2.png" border="0" /></span></a><span style="font-family:verdana;">Bu görmüş olduğunuz resimde ise Güneş sisteminin tüm gezegenlerini görüyorsunuz. Jüpiter'in çapı yaklaşık olarak dünyanın çapının 10.21 katına tekabül ediyor. yani Jüpiter'in çevresi 367 bin 560 kilometre kadar. Aradaki fark zaten resimde de gördüğünüz üzere bariz olarak ortada , ancak takdir edersiniz ki Güneş sistemi dediğimiz sistemin en nadide elemanı olan güneş henüz sahne almadı.. ve şimdi sıra onda.</span></div><span style="font-family:Verdana;"></span><div align="justify"><br /></span><span style="font-family:verdana;"><br /></span></div><div align="justify"></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Ve karşınızda Güneş, ta ta ta tam.. Bu resimleri ilk gördüğümde nutkum<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihyphenhyphenoE5OHLUbQM6DRm5Vc_9atf3YDmqxEhslFXDWUB0k5IDlOQCbFqByK3r1v6YKmTkYNmHMB9h_porqUUv8j3ZS6EU1yey-BUqfkI_jdGgycLtFKmgZ6Rdo049wKs5K8vNqzyWDFRNb4w-/s1600-h/Planets3.png"><span style="font-family:verdana;"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5334669910146298914" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 112px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEihyphenhyphenoE5OHLUbQM6DRm5Vc_9atf3YDmqxEhslFXDWUB0k5IDlOQCbFqByK3r1v6YKmTkYNmHMB9h_porqUUv8j3ZS6EU1yey-BUqfkI_jdGgycLtFKmgZ6Rdo049wKs5K8vNqzyWDFRNb4w-/s200/Planets3.png" border="0" /></span></a> tutulmuş ve yüce yaratıcının sanatı karşısında tüm varlığımla acizliğimi hissetmiştim. oysa ki nutkumun tutulmasından daha da fazlası olacağını bilemiyordum. Bu resimde güneşin , kendi sisteminin en büyük gezegeni jüpiter'in 10,32 katı kadar büyük olduğunu görüyoruz. Jüpiter'in çevresi 367.560 km kadardı. Güneş'inkini hesaplamaya ne dersiniz ?! bence yuh dersiniz ki güneşin çevresi 3 milyon 870 bin 406 kilometreye tekabül ediyor. Yani dünyanın yaklaşık olarak 108 katı diyebiliriz.<br /><br /></div></span><span style="font-family:verdana;"></span><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Bu resimde ise diğer yıldızlar arasında güneşin mukayese edilmesini görüyoruz. şaşırdığınızı biliyorum. <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6qcen3gjW28DWD9TOksKh1QWqjpJMzB4mr5D6lIuyxCEOCWIJZKoX0yzQOnjX8aSiP61oHxywCvAAgL8QtKyQX0MH_bkLpIKlfg0AbAMrB1EpIlLbMW6Zor8E4NFEoRvmQdGM2dp7rGrB/s1600-h/Planets4.png"><span style="font-family:verdana;"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5334669913814780194" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 140px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6qcen3gjW28DWD9TOksKh1QWqjpJMzB4mr5D6lIuyxCEOCWIJZKoX0yzQOnjX8aSiP61oHxywCvAAgL8QtKyQX0MH_bkLpIKlfg0AbAMrB1EpIlLbMW6Zor8E4NFEoRvmQdGM2dp7rGrB/s200/Planets4.png" border="0" /></span></a>Arcturus ne kadar büyük değilmi. Arcturus yıldızı güneşimizin yaklaşık olarak 18,89 katına tekabül ediyor. Yani Arcturus'un çevresi 73 milyon 111 bin 969 km demektir. Resimde de gördüğünüz gibi güneş sisteminin en büyük gezegeni Jüpiter :) burada kendisine ancak 1 pixel yer bulabiliyor. Ancak Arcturus bilinen en büyük yıldız değil kendisinden daha büyükleride var. ve son olarak işte en büyük ölçüde yıldızlar.</span><br /><span style="font-family:verdana;"><br /><br /></div></span><span style="font-family:verdana;"></span><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Bu resimde gördüğünüz en büyük gezegen Antares, Arcturus'un 16,53 katı büyüklüğünde <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0C9FlzQPBVGrLXMa85b97JrtgFpx0pyi4_Sr0m3NSLNfeFcDY-f-g6bR0xC8WddHVEzmVJ3BecG1w8cg4icfGykANZTo-7d6wVLZ4pyu84oL3uQZK1ybYhS3-0_y8_sDimxechJT9oY3P/s1600-h/Planets5.png"><span style="font-family:verdana;"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5334669918091193298" style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 200px; CURSOR: hand; HEIGHT: 140px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0C9FlzQPBVGrLXMa85b97JrtgFpx0pyi4_Sr0m3NSLNfeFcDY-f-g6bR0xC8WddHVEzmVJ3BecG1w8cg4icfGykANZTo-7d6wVLZ4pyu84oL3uQZK1ybYhS3-0_y8_sDimxechJT9oY3P/s200/Planets5.png" border="0" /></span></a>, güneşi bu resimde göremiyorsunuz bile 1 pixel ya var ya yok.. Antares'in çevresi 1 milyar 208 milyon 540 bin 847 kilometre , Bir insan 100 km hızla giden bir araba ile dünyanın etrafını dönmeyi 360 günde tamamlar. Aynı insan aynı arabayla ve aynı hızla Antares'in çevresini dolanmaya kalksa bu iş 12 milyon 85 bin 408 gün sürer. Yani yaklaşık olarak 33110 yıl demektir bu süre. Antares dünyanın 33570 katı büyüklüğünde bir yıldız. Dünyamızın Antares büyüklüğünde olduğunu düşünün bir an. Sizce mevcut teknoloji ile bu büyüklükte bir gezegende yaşıyor olsaydık insanların bırakın bir biri ile iletişime geçmesini , acaba birbirlerini bulabileceğinden emin olabilirmiydik. dünya çevresi 36000 km olan bir gezegen ve üzerinde 7 milyar'a yakın insan yaşıyor. eğer insanlar ekvator çizgisi üzerinde el ele tutuşacak olsalar 5,14 cm'ye bir insan düşer. aynı şekilde Antares'in tam ortasından ekvator benzeri bir çizginin geçtiğini varsayarsak 17 metreye bir insan düşer. nerde 5 cm nerede 17 metre. Eğer siz dünyayı Antares'e fırlatacak olsanız 20 katlı bir apartmana çakıl taşı atmaktan farkı olmazdı , İşin daha ilgincini söylemek gerekirse , Şu anda uzay konusunda görebildiklerimiz dünyanın çevresi etrafında Uzayın bir an için genişlemediği varsayımı ile düşündüğümüzde uzay'ın milyarda 4'ü kadarı , yani belki öyle gezegenler ya da yıldızlar var ki Antares onların yanında mikrop kadar kalıyor. ama henüz keşfedilmediler keşfedilmeyi bekliyorlar. </span><br /><span style="font-family:verdana;"></span><br /><span style="font-family:verdana;">İşte Edwin Hubble resimlerle anlatmaya çalıştığımız bu çıldırtan büyüklüğü içine alan ve bu büyüklüklerin içerisinde toz tanesi kadar bile yer tutmadığı Uzay'ın genişlemesini ispat etti.</span> </div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-23050020584573359992009-04-25T15:59:00.000-07:002009-04-25T16:46:03.431-07:00Ölüm Bize Nasıl Gelir ?<div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Şu günlerde kafamı iyiden iyiye meşgul eden bir konuydu. Ölüm ve ölüm ötesi hayat. Elbette ki ölümü tadmamıştım. Ancak ölümü tadan çok kişiyi gerek mesleğimle gerekse insani ilişkilerimle alakalı olarak çokça görmüştüm.. Kimisi elim ve feci bir trafik kazası sonucu zerreleri asfalta preslenerek ve belki o asfalttan kazınamayarak can verirken kimilerinide gördüm ki son nefeslerinde huzur içinde yataklarındalar ve sevdikleri son yolculuklarında yanı başlarında..</span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Siz hiç düşündünüzmü nasıl öleceğinizi demeyeceğim. Zira biliyorum ki her insan mutlaka nasıl öleceğini , öleceği zamanı merak eder. Bunu öğrenmenin kesin doğru olan bir yolu olsa hiç şüphem yokki insan bu merakı için türlü fedakarlıklarada girecektir. Ancak bu aslında o kadarda gerekli değil.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Zira <em>"ölümü sıkça hatırlayınız"</em> düstüruna binaen hatırladığımız ölüm bir fiil olarak hatırlanması gereken ölüm değil. Zira o fiil olarak hatırlanacak olan ölüm kuvve-i maneviyesi olmayan ve hayatı maddi emtiadan ibaret sananların aldanış şeklidir. </span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Öyleki ölüm fiil olarak belki aslen bir saniye yahut bir salisedir. Öncesi hayat sonrası inanmayan için yokluk ve hiçlik inanan için ise yeni bir yaşamdır. İnanmayan için ölüm henüz gelmeden önce yokluğa açılan kapı hezeyanı , geldikten sonra ise geç kalınmış bir feryadü figandır. Fakat biz duyamayız çünkü ölenin frakansı değişmiştir. Bizim alıcılarımız o yeni frekansı alacak kadar da gelişmiş değildir.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Ben bu düşünceleri beynimde harman ederken elime bir kitap geçti. Belki bildiğiniz okuduğunuz belkide hiç duymadığınız bir kitap , <strong><span style="color:#cc0000;">kitabın ismi : Meşhurların Son Anları</span></strong>, Yazarı Burhan Bozgeyik , Kitap Cihan yayınları marifetiyle neşredilmiş. Kitap bana yıllar öncesinde yanılmıyorsam 2004 yılı yazında okuduğum Halit Ertuğrul'un Dünyayı Ağlatanlar kitabını anımsattı.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Ancak şu an elime aldığım kitap Dünyayı ağlatanları değil aynı zamanda Dünyada mazlumların yüzünü güldüren, bahtını şenlendiren nice alim, yönetici, sanatçı, şair, mütefekkir ve askeri deha'nında son anlarına ışık tutuyordu. Kitap yaklaşık olarak Mussolini'den Lenin'e İmamı Azam'dan Mehmet Akif'e , Yavuz Sultan Selim'den Ebu Cehil'e , Kemal Sunal'dan Turgut Özal'a , Adnan Menderes'e , Mevlana'dan Bediüzzaman'a yaklaşık olarak 110'a yakın kişinin son anlarını bize anlatıyor.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Gerçi Ölüm hususunda kim ki ölümü sanki yaşıyormuşçasına gerçekçi ve doğru şekilde öğrenmek istiyor ise bence <span style="color:#666666;">«Hüccet-ül İslam»</span> <strong>İmam Gazali'nin(r.a)</strong> <span style="color:#cc0000;">Ölüm ve Ötesi</span> kitabını mutlak surette okumalı , insanı o kadar derinden kuşatıyor ki gerek anlatımı ve gerekse safha safha ölümü anlatışı insana şunu düşündürüyor " Bir insan ölüp, tekrar dirilmeden ölümü bu kadar etkileyici anlatamaz" etkisini varın siz düşünün artık..</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Meşhurların Son Anları kitabını şöyle bir evirdim çevirdim. Gözüme çarpan ve merak ettiklerimi okudum. ve şunu gördüm. <em>"Su testisi su yolunda kırılmış"</em> her kim ki ne dava gütmüş ve neye nefer olmuşsa o kapının önünde can teslim etmiş , her kim batıl bir davayı gütmüş ve o davanın neferi olmuş ise ölümü korkunç olmuş, kim ki hak ve adalet ile hakka nefer olmuşsa ölümü sanki dar sıkıntılı bir odadan geniş ferah bir odaya geçiş gibi rahat ve huzurlu olmuş, her kim ki batıl bir davanın atıl bir neferi olarak ölmüş insanların onun ne canlısına ne ölüsüne teveccühü olmamış, her kimde hak davanın neferi olarak yaşamış ve ölmüş işte o kişi hem madden insanlar nazarında diri ve ölüyken el üstünde tutulmuş , naaşı yerine göre milyonlarca seveni tarafından uğurlanmış , kim ki batıl bir davada kalmış cesedi ya bir çukura atılmış , ya yakılmış yahut bir çöplükte macerası nihayete ermiş..</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Gördüm ki , Sevenide , sevmeyenide , inananı ve tabii olanıda inanmayıp asi olanı da gerek kendisinden önce yaşamış ve ölmüş olsun gerekse kendisinden sonra yaşamış ve ölmüş olsun hepsi ama hepsi istisnasız İslam Peygamberi Hz.Muhammed (S.a.s)'i gerek yaşam ve gerek ölümüyle tasdik etmiştir.</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;">Zira buyurmuştu İslam Peygamberi ;</span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;"></span> </div><div align="justify"><span style="font-family:verdana;"></span></div><div align="justify"><strong><span style="font-family:verdana;"></span></strong></div><div align="justify"><strong><span style="font-family:verdana;">«Nasıl Yaşarsanız , Öyle ölürsünüz , Nasıl Ölürseniz , Öyle Diritilirsiniz»</span></strong></div><div align="justify"><strong><span style="font-family:Verdana;"></span></strong> </div><div align="justify"><strong><span style="font-family:Verdana;"></span></strong></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;">Buradan yola çıkacak olursak diyebiliriz ki, Nasıl öleceğini merak eden.. <strong><span style="color:#cc0000;">Nasıl yaşadığına baksın</span></strong></span></div><div align="justify"><strong><span style="font-family:Verdana;color:#cc0000;"></span></strong> </div><div align="justify"><strong><span style="font-family:Verdana;color:#cc0000;"></span></strong></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;color:#000000;"></span></div><div align="justify"><span style="font-family:Verdana;color:#000000;">Bundan sonraki yazılarda ara ara kitapta bahsi geçen meşhurların son anlarını buradan aktarmayıda düşünüyorum. Kitabı temin edip okuma şansı olmayan ancak merak edenlerinde belki bir nebze işini görür.</span></div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-42746667467104122112009-04-18T07:29:00.000-07:002009-04-18T14:43:18.112-07:00Kocayı Fethullahçılara kaptırmak !<div align="justify">Malum , sosyal yaralara parmak basmak gibi ulvi bir vazifeyi ifa ettiğini düşünen , malum zihniyetin en afişe ve aşifte gazetesinin röportajcısı Ayşe Arman geçtiğimiz haftalarda bir yazı kaleme aldı.. </div><div align="justify"></div><div align="justify"><strong>Olayın özeti şu minvaldeydi :</strong> kadının birisi bir ressama aşık olur. onunla evlenir. barların tozunu attırır içerler gezerler tozarlar yani bu dünya adına geçici haz ve hevesat olarak ne varsa yaparlar. Hattı zatında bir zaman sonra adam olgunlaşır. islami eserleri okumaya başlar. hakikate uyanır. ve kadın bunu sindiremez bunun sorumlusu olarakta kocasının arkadaşı olan ve Fethullahçılar diye nitelendirdiği insanları gösterir. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Fethullahçılar denilen bu insanların ortak özelliklerini sayarken : kibar olmaları , sosyal olmaları , dini yaşamalarını gösteriyor kocasını Fethullahçılara kaptıran arkadaş ve devamında şunu diyor. bunlara karşı organize olalım ? durdurmanın bir yolunu bulalım. yurt dışında Türk demek eşittir Fethullahçı demek gibi bir izlenim var diyor ve dernekmi ne kursak diye danışıyor.. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Gelelim kişisel fikrime..</div><div align="justify"></div><div align="justify">Efenim değil dernek, sabancı koç gibi büyük bir Holding kursanızda kâr etmeyecek zira sizin sevmediğiniz ve Fethullahçılar diye etiketlediğiniz insanlar yine sizinde söylediğiniz gibi nezaket sınırları içerisindeler kaldı ki sizi birşeye zorlamıyorlar size tebliğ yapıyorlar kararı size bırakıyorlar. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Hatırlayınız 28 şubat süreci bu karalamak istediğiniz insanları durdurmak için yapıldı. Ne oldu ? dal kırıldı yerinden koca bir çınar yükseldi.. bin kişi oldu on bin kişi yüz bin kişi.. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Ayrıca malum röportajda kadın diyorki kocam dini gidip bi cami imamından öğrense bunu makul karşılardım. Bende diyorum ki , yalan ve hatta yalanın önde gideni.. </div><div align="justify"></div><div align="justify">söz konusu zaatı muhterem röportajda bu sözü söylediği noktaya gelene dek dine diyanete vermiş veriştirmiş olmakla birlikte bir yerden sonra kafa dank etti elbette lan beni din düşmanı olarak görecekler diye bir u dönüşü ile durumu kotardı.. Merak ediyorum New york'ta kaç tane cami var biliyormu acaba.. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Kaldı ki , işin şu boyutuda var. Diyanetin islam modeli cami tipi islam yani.. Camiye gelen gelir gelmeyen kendisi bilir demek ve kişi camiye geliyorsa 5 vakit namaz kadar islamiyeti yaşıyorsa diyanete bu kâfidir. Diyanet günümüzün sorunlarına ve yaralarına aktif çözüm sunamaz çünkü kurumsal ve kamusal yapısı buna müsait değildir. ancak Fethullah Gülen hareketi diyanetten daha etkindir ve aktiftir. zira diyanetin amerikada yaşayan insanlara dini tebliğ edelim diye bir kaygısı yokken Cemaat avustralyanın dibindeki Aborjinlere afrikanın dibindeki pigmelere bile elini uzatmıştır.</div><div align="justify"></div><div align="justify">Cemaate yüklenirken diyanete sahip çıkmak işte bu rahatsızlığın maskelenmesi çabasıdır. Zira diyanet sana bir oto kontrol sunmaz ancak cemaat fikri bazda sana derin ve tatmin edici bilgiler sunar. gel yap demez. niçin yapman gerektiğini öğretir. diyanetin kıl dediği namazı cemaat niçin kılman gerektiğini ve kılarsan ne kazanacağını sana bir milyon kaynaktan öğretir. dolayısı ile daha tatmin edici ve tatbiki kolay bilgiyi cemaat sana sağlar. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Kaldı ki diyanetin içinde her telden insan vardır. kurumun konumu bunu gerektirir. bu zenginliktir belki ama bir yerden sonrada ayrımsallaşma nedenidir. öyleki bir imama sordugun cevaba başka bir imam başka bir cevap verir. kurum içerisinde bir uyumsuzluk olabilir. ki şahidiyim olmuşturda.. ancak cemaatte bu yoktur. cemaatin içinde olup birbirini hiç tanımayan bir japonla bir etiyopyalının beslendiği kaynak bir olduğu için bu iki insana kendi memleketlerinde aynı soruyu sordugunuzda size farklı dillerde aynı cevabı verirler. neden çünkü ülküde birlik, inançta birlik, uygarlıkta birlik gibi binlerce yolda bir birliktelikleri.. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Dolayısı ile bu inanç birliğinin önüne hiçbir gücü geçiremezsiniz , hiçbir dernek kurum kuruluş ve hattı zatında hatta holding bile kursanız bu oluşumu durduramazsınız zira bu oluşum iki kişi arasındaki dialog , arkadaşlık ve karşılıklı saygı sevgi gibi soyut ama hayatın her an içinde olan kendini ispatlamış bir harekettir ki dernek fln gibi somut değerlerle durduramazsınız..</div><div align="justify"></div><div align="justify">Birde işin şu boyutu var. tutunki bir güç çıktı karşınıza ve tamam bana mantıklı bir gerekçe belirtin ben bu cemaati durduracağım dedi. Ne diyeceksiniz ?</div><div align="justify"></div><div align="justify"><em>içki içmiyorlar , güleryüzlüler , insanlara islamı tanıtıyorlar ve bunu çağın gereklerine uygun olan yol yöntem araç ve gereçlerle yapıyorlar mı diyeceksiniz ?</em></div><div align="justify"></div><div align="justify">Şu bir gerçekki her doğan insan islam dini üzerine doğar ne zamanki anne ve babası onu başka bir dine yönlendirirse o zamana kadarda islam dini üzerinedir. bu minvalde düşünecek olduğumuzda zaten özünde herkes bir islam nüvesi ile doğuyor ve ya nüveyi yetiştiriyor fidan ve ağaç haline getiriyor.. ya da kalbinin derinliklerinde ışıksız susuz bırakarak çürümeye terk ediyor. </div><div align="justify"></div><div align="justify">O nüve çürümediği sürece, ilk ışık gördüğünde filiz verir. kaç yaşında olursanız olun. ne işle meşgul olursanız olun.. fırsat karşınıza geldiğinde nüve ışığı aldığında içinizde o inkişafı bulursunuz ve bulduğunuzda hissettiğiniz ferahlık ve rahatlık o kadar alenidir ki bundan bir daha vazgeçmez ve o güne kadar olan hayat düzeninizi bir çizgi ile çizersiniz geride bırakırsınız. </div><div align="justify"></div><div align="justify">O nüveyi sizin içinize koyan ve sizi bir sınav ile sınav etmek için dünyaya gönderen Allah, birgün o nüvenin ihtiyacı olan ışığı size bir insan vasıtası ile gönderdiğinde siz o insanı etiketleyeceksiniz şuncu buncu şöyleci böyleci diye.. siz nüve ihtiyacı olan ışığı almasın diye perdelerinizi sım sıkı kapatırken bir başka kalp bu ışığı aldığında bu seferde feryad edeceksiniz biz karanlıkta rahattık. kocamı kim aydınlattı diye.. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Allah, yüce kitabında bir yerde <em>"din olarak sizin için islamı uygun gördüm"</em> buyuruyor. başka bir yerde <em>"islamı tamama erdirdiğini"</em> söylüyor.. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Peygamberimiz ise bir hadisi şerifinde <em>"Benim ismim güneşin doğuğ battığı her yere ulaşacaktır"</em> buyuruyor.. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Şunu unutmayın. İslami kronolojiye bakıldığında <em>"emri bil maruf , nehyi anil münker"</em> namazdan önce farz kılınmıştır. bu namaz önemsizdir demek değil. yada daha az önemlidir demek değil. <em>"iyiliği yaymak , kötülükten alıkoymak"</em> en az namaz kadar önemlidir demek. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Zira şu dünya iyilikle kötülüğün mücadele mecrası ise ve herkes kendisine bir saf seçiyorsa , islamın dışında seçtiğiniz hiçbir saffı iyi görerek kendinizi kandırmayın. </div><div align="justify"></div><div align="justify"><strong>Zira İslam güneşi doğmaya önce kalplerden başlar..</strong> </div><div align="justify"></div><div align="justify">Muhtereme zât Ayşe Arman , kendi hayatından bir örnek vererek kızımın sorduğu her soruya babası "peygamberimiz şöyle buyuruyor" vs. şeklinde cevap verse herhalde sindiremezdim diyor.</div><div align="justify"></div><div align="justify">Bu çok normal , İslamı yüzeysel kaynaklardan öğrenip , Zekeriya Beyaz kalitesindeki insanların hayatını islam sanıp bu layt ve yüzeysel dünyanın argümanı olan , gerçek islamı elbette anlayamaz zira kapasitesi buna yetmeyecek o yaşam tarzını hafsalası alamayacaktır. bunu normal karşılamadığımızda da suçlu biz değiliz. zira o güne kadar size islam diye öğretilenleri siz öğrenmeniz gereken kaynaktan araştırmayıp hazlarınız ve hevesleriniz doğrultusunda yaşamışsanız sizin sorumsuzluğunuzun suçlusu gerçek islam olamaz. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Kaldı ki Allaha inanıyorum diyen insan. Barda gezmek tozmak ve içmenin nesi kötü olabilirki barda içenler dinsizmi diyerek üste çıkma telaşına kapıldığında benim gibi insanlar o kişiye şunu der. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Arkadaş, Allahı seviyorum ve varlığına inanıyorum diyeceksin. Ama Allah'ın iyi bir insan olman için sana indirdiği rehberi yani Kuran'ı ve içerisinde iyi bir insan olmak için buyurulanları görmezden geleceksin, Allah'ın şu dünyanın en zorda olduğu zaman zarfında rehber olarak gönderdiği peygamberi rehber edinmeyeceksin. çocuğuna öğretmeyeceksin. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Allahın yap dediklerinden bir haber olacaksın. Yapma dediklerinin tamamına yakınını yapacaksın , rehberine kulak vermeyeceksin sonrada inanıyorum ki Allahta beni seviyor diyerek kendini avutacaksın. </div><div align="justify"></div><div align="justify">birisi sana gelip bak İslam budur şöyledir. bunun nedeni budur. bunun doğrusu budur diyecek sana doğrusunu anlatmak isteyecek onuda kendini sütten çıkma ak kaşık zannedip Fethullahçı diye etiketleyecek karalayacaksın.</div><div align="justify"></div><div align="justify">Elbette ki kimsenin imanına islamına ve Allah'la olan münasebetine karışamaz ve Allah adına hüküm veremeyiz , zira inanıyoruz ki bağışlamasıda mağfiretide boldur rahmet edendir. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Ancak bu hikmetler dairesinde Allahın takdiridir. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Olaya sebepler dairesinde bakacak olursak her sebep bir sonucu doğurur ve her sonuç bir sonraki eylemin sebebidir. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Sen şimdi yaptıklarına bir bak.. barlarda discolarda gezmişsin.. içmişsin dağıtmışsın. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Sevdiğin Allah sana kitabında içme demiş. Rehber olarak gönderdiği peygamber bunu sana asırlar öncesinden uygulamalı bir şekilde göstermiş. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Sonra sen bunları görmezden gelmişsin.. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Laf gelmiş bir noktaya sen yine bir yazında Allah'a inanmaktan bahsetmişsin.. </div><div align="justify"></div><div align="justify">laf başka.. iş başka.. </div><div align="justify"></div><div align="justify"><strong>Aynası iştir kişinin lafa bakılmaz</strong> demiş eskiler.. </div><div align="justify"></div><div align="justify">Şimdi sen söyle Ayşe Arman..</div><div align="justify"></div><div align="justify">lafın başka diyor yaptığın iş başka diyor sana neden itibar edelim ? </div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-60443161249856081852009-04-11T09:30:00.000-07:002009-04-11T17:40:34.431-07:00oltaya takilanlar..<div>Kendi kaderini değiştirememişsen , o zaman kiralık bir daire olabilmişsindir yalnızca.. </div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Henri Michaux</span> , <span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;">Açı direkleri</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0);"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Ne anladım :</span> Kendi hayatının başrolünde değilsen.. başkasının hayatında en fazla figuransın..</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><br /></span></div><div>Çay Tiryakisi akşamcı nerede görülmüş mon cher?</div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="font-style: normal;">Attila İlhan</span></span>, Dersaadet'te sabah ezanları</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0); font-style: normal; font-weight: bold; ">Ne anladım : </span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0); font-style: normal; ">Birileri hayatında ya hiç çay içmemiş , yada çayı akşam dışında günün diğer dilimlerinde içilir zannediyor.</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><br /></span></div><div>Felaketlerimizi başka biri ile taksim etmek saadettir. fakat annelerle değil, annelerle değil. Annelere anlatılan kederler taksim değil zarbedilmiş olur. Çocuklarının felaketini iki kat şiddetle hisseder anneler, bu ıstıraplarını çocuklarına fazlasıyla iade ederler; böylece keder anadan çocuğa, çocuktan anaya her intikal edişinde büyür.</div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="font-style: normal;">Peyami Safa</span></span>, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0); font-style: normal; font-weight: bold; ">Ne anladım : </span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0); font-style: normal; ">Derdini açma anne babaya, derdin üstüne birde dünyayı dar eder sana.</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><br /></span></div><div>Fakat bizim memlekette aranan kaybolur. Şark oturup beklemenin yeridir. Biraz sabırla herşey ayağınıza gelir.</div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Ahmet Hamdi Tanpınar</span><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;">, Huzur</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0); font-style: normal; font-weight: bold; ">Ne anladım : </span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0); "><span class="Apple-style-span" style="font-style: normal;">Şarkta yıllardır arananlar bulunamadı. Beklendi.. ve şimdi asit kuyularından çıkartılıyor kemikleri.. </span></span><br /></span></div><div><br /></div><div>Bir huzur düşüncesi düşüyor.. Enseme bir giyotin gibi..</div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Şevket Akıncı</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0); ">Ne anladım : <span class="Apple-style-span" style="font-weight: normal;">Huzurunda var bir bedeli..</span></span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br /></span></div><div>Büyük şehir insanını büyülen aşktır. Ama ilk bakışta değil, son bakışta aşk..</div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Walter Benjamin</span>, <span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;">Son bakışta aşk</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0); font-style: normal; font-weight: bold; ">Ne anladım : </span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0); font-style: normal; ">Aşık olmak için bakmak önemlidir.. Bakışın ne ilk nede son olması değil..</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><br /></span></div><div>Dünyayı daha iyi yapamayan erkek, erkek değildir.</div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Balian</span><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;">, Cennetin Krallığı filminden</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-style: italic;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0); font-style: normal; font-weight: bold; ">Ne anladım : </span><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0); font-style: normal; ">Beklentiler daima erkeğin üzerine bina edilir. Beklentiler yerine gelmediğinde hayat başından aşağı boca edilir.</span><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0);"><br /></span></div><div>Ölüm Van kalesi kartpostalları biriktiriyor.</div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;">Gökçenur Ç.</span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><br /></span></div><div><span class="Apple-style-span" style="font-weight: bold;"><span class="Apple-style-span" style="color: rgb(102, 0, 0); ">Ne anladım : <span class="Apple-style-span" style="font-weight: normal;">Ölüm yakında bu ablamıza pul koleksiyonunu da gösterecek sanırım</span></span></span></div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-5730057310883026321.post-62390736137877703962009-04-05T02:28:00.001-07:002009-04-05T11:45:52.648-07:00Stiftung Phanomenta<div align="justify"><a href="http://phaenomenta.de/Luedenscheid/bilder/logo.jpg"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><img style="FLOAT: left; MARGIN: 0px 10px 10px 0px; WIDTH: 250px; CURSOR: hand; HEIGHT: 62px" alt="" src="http://phaenomenta.de/Luedenscheid/bilder/logo.jpg" border="0" /></span></a><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"> Dün ilk sınavlarımdan çıktıktan sonra erkek kardeşimle şöyle bir mini eskişehir turuna çıktık :) Önce İstanbula dönüş biletimi aldım.</span><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"><br /></span><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"></span><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Sonrada kardeşimin tabiri ile "Ortamlara akmaya" başladık :) Dedikki Espark'a gidelim şöyle bir sinema yaparız sonrada duruma göre takılırız. Gittik Hızlı ve Öfkeliye bilet alacağız film +15 bizim ufaklık 11 yaşında.. </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Geçtik sıraya sıra bize geldi görevli bayan sordu bizimkine kaç yaşındasın bizimkisi aaauu yaparken ben onbeş dedim :) kimliğin varmı yanında dedi. Bende yanında abisi var dedim. kusura bakmayın denetmenlerimiz nedeniyle alamayız kimliğiniz olmadan dedi. ( ki ben bayanın bizim ufaklıgın 15 yaşında olduguna inandıgınıda sanmıyorum ama müşteri memnuniyet hesabına ses çıkarmadı)</span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Kardeşim diyorki abi şimdi nabıcaz :) dedim sen 15 yaşına girene kadar beklememiz lazım :) </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Espark'ta kapıdan içeri girer girmez ilginizi değişik değişik aletler çekiyor. Bunlar </span><a href="http://www.phaenomenta.com/"><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Phänomenta</span></a><span style="font-family:verdana;font-size:85%;"> tarafından imal edilen ve insanlarda bilimsel araştırmaları teşvik eden. Soyut olarak okullarda öğrenilen fizik kimya gibi dersleri gerçek uygulama ortamında görmenizi sağlayan düzenekler. </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Mesela Espark'da büyük resmi ilk gören Einstain'in izafiyet teorisini , çekim yasasının deneysel olarak bir madeni para ile denenmesini sağlayan bir koni deneyine şahit olduk :) bozuk parayı bırakıyorsunuz yuvarlana yuvarlana merkeze dogru yavaş yavaş ilerliyor ve en sonunda merkezdeki delikten düşüyor :)</span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Hemen yanında torichelli deneyine atıfta bulunan bir deney düzeneği görüyorsunuz 2 metre uzunlugunda bir cam boru sıvı ile dolu , ayrıca bu cam borunun içerisinde de içi bir sıvı ile dolu olan şişe bulunuyor. şişe normalde borunun en üst noktasında ama altta bulunan pedala bastıgınızda şişe birden bire yer çekimini hatırlıyor ve batmaya başlıyor :) </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Soru şu : mantığı ne olabilir ? </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Bunlar kadar etkileyici olmasada Esparkta ayrıca Sürtünme ve yatay hareket düzenekleride vardı. 2 tane topu aynı anda metal bir rampadan bırakıyorsunuz aynı anda iniyorlar fln. Tabi birde hani şu lunaparkta alışık olduğumuz dev cüce aynaları vardı. </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Az önce internette Phänomenta'nın internet sitesine göz attım. Daha yüzlerce bu şekilde deney düzenekleri var. çok ilgimi çekti ve takdir ettim.</span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Şu açıdan , içerisinde yaşadığımız dünya sebepler ve hikmetler çerçevesinde ele alınacak olursa. Bu Phänomenta deneyleri insanlara sebepler dairesini sadece teorik olarak değil uygulamalı olarakta öğrenme ve işin pratiğini kavrama imkanı sunmuş olacak. Eğer kişi işin hikmetler dairesinide hakkınca idrak edebilirse. Şu kainatta ilmi açıdan yenilmesi ve galebe çalınması mümkün olmayan bir alim olur çıkar. </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Zira Medresetüzzehra'yı kurmayı amaçlayan Bediüzzaman'ında amacı buydu. Din ilmini tahsil etmenin yanında Riyaziye , Tabia , Hendese ve Kozmoğrafya gibi ilimlerinde tahsil edileceği bir mektep ile aydınlık bir nesil amaçlanıyor ve hem maddi hemde manevi anlamda ilerleme amaçlanıyordu.</span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">--- </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Eskpark'da kardeşimle Phänomenta düzeneklerini incelerken ve işin mantığı hakkında fikir fırtınası yaşarken yanımıza bir kız ve bir erkek geldi. hal hareket ve tavırlarından liseli ve sevgili oldukları fikrine haiz oldum. kız gayet laubali bir biçimde "şunlara baksana yhaa" fln gibi bir hayret nidası ile çocuğu uyardı. Çocuğun verdi tepki ise asıl bende hayret uyandırdı "Çok malca bunlar yhaa" , Şöyle baktım .</span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">"Sayın üstad madem bunlar size göre o kadar malca bu durumda siz einstain'in vakıf olduklarını bile aşmış olmalısınız ki bunlar size hitap etmiyor. o durumdada bunların mantığını bize anlatmak size düşer" diyecektim ki </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Bunu demedim , düşündüm dedim tipik bir liseli ve kız arkadaşına ben herşeyi aştım hayatın sırrına erdim , bunlar ne ki sen benim düşündüklerimi bir bilsen triplerine girmiş çömez bir liseli olduğunu ve kız arkadaşına kendini beğendirmek ve kendini birşeyler sanma modunda olduğunu farkettim ve adam yerine koymadım :) </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Eğer aklı başında birisi olsa orada 5 kere yerin dibine sokup sokup çıkaracaktım da işte.. son anda yırttı. </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">Keşke Eskişehirde Phanomenta böyle alışveriş merkezlerinin girişlerinde 2-3 deneysel düzenekle halka sunulmak yerine , güzel bir yerde Bilim müzesi kurulsa ve 2-3 düzenek yerine 300-400 farklı düzenekle insanlara bilim tanıtılsa..</span> </div><div align="justify"><br /><span style="font-family:verdana;font-size:85%;">İşte o zaman bu şehrin çocukları okullarda dersanelerde öğrendikleri optik, atışlar, vektörler, sürtünme, ivme gibi konuları akıllarına çok daha sağlam yerleştirirler . Zira üniversite çağında birçoğumuzun sıkıntısı soyut olarak öğrendiğimiz formülleri ve kainat kanunlarını birebir müşahade edememenin verdiği sıkıntı ile tam kavrayamamaktı.. </span><br /><br /><span style="font-family:verdana;"><span style="font-size:85%;"><strong>Stiftung Phanomenta..</strong> </span></span></div>Ufkabakanhttp://www.blogger.com/profile/06383150744235858469noreply@blogger.com0